Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

Hıristiyanlık'ta Şehitlik
edilemeyeceği anlamına geliyordu. İsa’nın akımındaki bir başka büyük değişim doğrudan İsa’nın infazından doğmuştu. İsa’nın müritleri kültlerinin kurucusunun örneğini izlemek istediklerinden Hıristiyanlık bir ölüm kültü haline geldi. Böylece Hıristiyan şehidi çağına girdik. Bu, yeni bir sapmaydı. Yahudilerin, Daniel Kitabı’nın yazıldığı dönemde Greklerle savaşları esnasında şehitleri olmuştu fakat bunlar savaşta ölen savaşçılardı, lnciller’deki İsa şehitliğe pek ilgi göstermemişti, en azından kendisi de şehit düşmek üzere oluncaya dek. İsa, yaşama ilgi duyuyordu: Yemeye içmeye, Yahudi kutsal metinlerini ve dinsel kurallarını tartışmaya, sadık müritlerden bir topluluk bir araya getirmeye meraklıydı ve güçlü, yenilenmiş bir Yahudi krallığının yaşayan kralı olmayı sabırsızlıkla bekliyordu. Ne var ki, şehitlik İsa’nın ölümünden sonra ateşli (zealous) Hıristiyanların büyük rüyası oldu. Dinlerinin toplumdan dışlanmış konumu bu konuda onlara yardımcı oluyordu. Her ne kadar zulümler nispeten az, seyrek ve Hıristiyanların sonraki propagandasınca abartılmış olsa da Hıristiyanlar hiç kuşkusuz zulüm görüyordu - ilk başta ve küçük çapta Yahudi idari makamlarından sonra da Romalılardan.-Ancak iş şehitliğe gelince, tango için iki kişi gerekiyordu. Gnostik Hıristiyanlar ve ateist Epikürcüler gibi bazı yasadışı mezheplerin üyeleri inançları için ölmeyi kabul etmeyerek dinlerini alenen reddettiler (Roma idari makamlarının onlardan istediği de buydu), böylece daha sonra ona sessizce dönebilirlerdi. Bunun aksine, ateşli bir Hıristiyan azınlık şehit olmak için can atıyordu. Bunların arasında 22 yaşında çiçeği burnunda bir anne olan Perpetua vardı ve 203 yılında bir Kartaca hapishanesinde idam edilmeyi beklerken bir günlük tutma sağduyusunu göstermişti: Babam şehirden bitkinlikten ölmüş vaziyette döndü ve yanıma gelip inancımı yıkmak için şöyle dedi: “Ak saçlarıma merhamet et kızım, babana merhamet et, eğer bana baba diyeceğin kadar kıymetim varsa; eğer bu ellerle seni böyle güzel bir kadın olarak yetiştirdiysem - ve tüm erkek kardeşlerine yeğ tuttuysam beni erkeklerin suçlamalarına maruz bırakma. Erkek kardeşlerini düşün, anneni düşün ve annenin kız kardeşini, oğlunu düşün, senden sonra yaşamaya devam edemeyecek o. Azminden vazgeç, mahvetme hepimizi; çünkü eğer senin kılına zarar gelirse hiçbirimiz bir daha asla insan içine çıkamayacağız." O, bunları ellerimi öperek ve ayaklanma kapanarak sevgiyle, bir baba olarak söyledi ve gözyaşlarıyla bana kızım değil hanımefendi diye seslendi. Babamın hali içimi yaktı, çünkü tutkum onu sevindirmiyordu.. ? Söylemeye gerek bile yok, Perpetua babasının yakarışlarını görmezden geldi. Aynı şeyi mahkemesinin yargıcına da yaptı ve yargıç onu yeni doğan çocuğunu düşünmeye zorladığında, “neşe içinde” zindana inmeden önce ona “Ben bir Hıristiyanım” dedi. Kısa bir süre sonra arenada bir gladyatörün ellerinde öldü; onunla dönemdaş olan günlüğünün isimsiz editörüne bakılırsa gladyatör, Perpetua’nın kılıcını getirip boğazına dayaması karşısında çok şaşırmıştı. Hemcinsi şehit Felicity daha bile kararlı çıktı. Sekiz aylık hamileydi ve Roma kurallarına göre gebe bir kadın idam edilemezdi (elbette Roma idari makamlarının zulmettikleri Hıristiyanlardan daha insancıl göründükleri tek örnek bu değildir). Felicity şehitlik hakkını kaybedebileceğinden korktu fakat diğer Hıristiyan mahkûmlarla edilen yoğun duaların ardından erken doğum yapıp emeline ulaştı. Perpetua ve Felicity neden bebeklerini terk edip ölmek için bu kadar kararlıydılar? Tıpkı Perpetua’nın günlüğünde belirttiği gibi dinlerine ve Hıristiyan yoldaşlarına sadakat hiç kuşkusuz çok önemliydi. Ancak şehit olmanın makul, bencilce nedenleri de vardı. Perpetua’nın idamı döneminde şehitlik bir nevi kurtuluşa ekspres asansör olarak görülüyordu. Şehitlere, işledikleri pis günahlara bakılmaksızın cennetin en yüce mertebelerinde, bizzat Tann’ya yakın bir yer garanti edilmişti. 3. yüzyılda zindanda idam edilmeyi bekleyen müstakbel şehitlerin hareketlerinin cennete yükselmelerini önleyemeyeceğini bilerek ziyafet çekip, içki içmeleri ve ziyarete gelen Hıristiyan kadınlarla özgürce zina etmeleri Kartaca Piskoposu Cyprianus’u rahatsız ediyordu. Şehitler dünyada da yüce bir konumdan yararlanıyorlardı. Benzersiz biçimde, Tanrı’nın gözünde diğer çok değerli bir grup olan bakirelerden bile daha erdemli görülüyorlardı. Birkaç bin yıl öncenin ölü firavunlarına çok benzer biçimde sözleri dinleniyordu. Ölümü bekleyen şehitleri sık sık onlardan dua isteyen günahkâr Hıristiyanlar ziyaret ediyordu. Hatta Hıristiyan dogmasının çetrefilli meselelerinde hüküm vermek için piskoposlar bile peşlerindeydi. Şehitlik hiç kuşkusuz çok popülerdi. Kısa zamanda öyle arzu edilir oldu ki, işler neredeyse çığırından çıkacaktı. Clement ve Origen gibi erken dönemin Hıristiyan yazarları Hıristiyanların kendilerini gönüllü bir biçimde Roma idari makamlarına teslim etmemeleri gerektiğinde ısrar ediyorlardı. Bunun yerine tutuklanma umuduyla sabırla beklemelilerdi. Şehitlik bir yan ürün olarak Hıristiyanlığın başka bir yeni ve tuhaf unsurunu üretmişti: Kemik koleksiyonu. Eğer şehitler Tanrı’ya yakınsa o halde kemikleri de öyleydi. Hıristiyanlar bu kemiklerin bir nevi sihir gücü olduğunu inanmaya başlamıştı: Hastalıkları iyileştirmek, şans getirmek, kuraklığı savmak ve hatta daha sonraları savaşları kazanmak için. Daha 2. yüzyılda şehitlerin kemikleri -Hıristiyan olduğu iddia edilebilecek tüm kemiklerle birlikte- mezarlardan yok olmaya başladı. Bu, radikal bir yeni sapmaydı. Musevilikte ölü bedenler daima kirli sayılmıştı ve mümkün olduğunca çabuk gömülmeleri gerekiyordu. Bunun aksine, Hıristiyanlar şehitlerin kalıntılarına büyük saygı gösterdiler, kiliselerinde muhafaza edip tören alayıyla taşıdılar. Zulüm son bulup da şehit kemikleri arzı kesildiğinde kemik avcılığı giderek yoğunlaştı ve geç Ortaçağ itibarıyla tüm askeri seferler prestijli -ve muhtemelen sahte- kutsal kalıntılar için düzenlenir oldu. Bütün bu çok sayıdaki değişim Hıristiyanlığın aşmak zorunda olduğu ilk büyük engelden sonra gelmişti: Kurucusunun ölümü. En az onun kadar büyük bir başka engelse hemen köşede beklemekteydi.
·
110 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.