Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

517 syf.
·
Puan vermedi
·
12 günde okudu
Kitaplar yazılmıştı..
Martin Eden, Jack London’ın yarı otobiyografik bir eseridir. Kendisi sosyalist bir yazar olmasına rağmen sosyalizme karşı ve bireyci bir karakter meydana getirerek, bireyselliğe bir karşı koyuş olarak bu kitabı kaleme almıştır. Kitabın sonunda Martin’in bu hayattan kendisini koparışı bireyselliğin yenilgisinin bir simgesidir aslında. Ancak Martin’in mücadelesi ve Ruth’la olan ilişkisinin birçok okur için bu amacı anlamanın önüne geçtiğini düşünüyorum. Şahsen benim için de biraz böyle oldu. Bu amaç, Martin’in mücadelesinin ardında kaldı. Hikayemiz, Martin’in burjuvadan birisini sokak eşkıyalarından kurtarıp, teşekkür mahiyetinde aldığı yemek davetine katılmasıyla başladı.. Sığ kültür seviyesi, bozuk aksanı, özensiz üstü başıyla oturduğu bir burjuva masası değiştirdi tüm hayatını.. Okudukça keşke dedim, keşke o yemeğe katılmasaydı. Kültürsüz, bozuk aksanlı, belki biraz kaba saba ama yumuşak yürekli o genç olarak kalsaydı.. Keşke korkak, çıkarcı ve sevgisinin arkasında durabilecek bir yürek taşımayan Ruth’la hiç tanışmasaydı.. Ama o zaman da bir Martin Eden nasıl çıkardı ortaya değil mi? Neyse... Hikaye okurken çok canlı hissettirdi bana. O Masada Martin’le beraber utandım, birini sevdim sandım, onunla beraber okumaya karar verdim ve okudukça onun da dediği gibi olmuştu: ‘’Bir sürü kitap okudu ama içindeki huzursuzluk azalmak yerine daha da büyüdü.’’ çünkü sorular arttı. Kimsin? Nesin? Nereye aitsin? Sorguladıkça, okudukça bir karar verdik. Yazacaktık.. Gördüğümüzü dünyaya gösteren bir göz, duyduğumuzu aleme duyuran bir kulak, hissettiğimizi insanlara duyumsatan bir kalp olacaktık.. Bunu yapmamız için para da lazımdı. Dergilere yolladığımız yazılarımızın posta parasını çıkarmalı, aynı zamanda geçimimizi de sağlamalıydık. Bu sebeple beraber denize çıktık, bir çamaşırcıda çalıştık, küçücük, tek gözlü bir odada yaşadık, bazen eşyalarımızı rehin vermek zorunda kaldık ama vazgeçmedik.. Hikayelerimiz, şiirlerimiz, denemelerimiz tek tek reddedildi, vazgeçmedik.. Sevdiğimizi sandığımız insan yanımızda durmadığında da vazgeçmedik.. Yazdık.. Ve başardık, binbir zorluktan sonra tanınmış bir yazar olduk. Ama bu mutlu hissettirmeliydi değil mi? Yaşamımızın gayesi olarak görmüştük çünkü bunu. Şimdi neydi ki bu huzursuzluk? Artık burjuvanın gerçek yüzünü görmüştük oydu bu huzursuzluk. Aç olduğumuzda masasına davet etmeyenler o masalara oturmaya gücümüz yettiğinde davet etmeye başlamışlardı. İhtiyacımız olduğu zaman neredeydiler? Aylak olduğumuzu, düzenli bir iş bulmamızı, yazarlığın bize göre olmadığını söyleyenler şimdi yazdıklarımızı büyük bir keyifle okuduğunu söylüyordu. Halbuki değişen bir şey yoktu. O kitaplar yazılmıştı.. Aç kaldığımız, hor görüldüğümüz zaman yazılmışlardı hem de.. Biz, dışardan baktığında göz kamaştıran içine girdiğindeyse sahte sevgileriyle, samimiyetten uzak gülüşleriyle mide bulandıran o burjuva sınıfına ait değildik ama geriye dönemeyecek kadar da çok yol almıştık. Bu aradalıkla da bir türlü yaşanmıyordu.. İşte, burada ayrılmıştı yollarımız Martin’le.. O, dünyadan ben de onun evreninden göç etmiştim.. Son bölümü okumadan bitirmek istedim kitabı. Kendim bir son yazıp, o sona inanıp güzel hatırlamak istedim Martin'i ama olmadı. Bu, onun hikayesiydi ve müdahale edemezdim; olduğu gibi kabullenmeliydim. Her okuyan böyle mi hissetti yoksa ben mi fazla içselleştirdim bilmiyorum ama Martin Eden bende birkaç kalp kırıklığı bırakarak gitti.. Hala keşke diyorum.. Keşke, o yemeğe gitmeseydi...
Martin Eden
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202390,6bin okunma
·
54 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.