Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

95 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
32 saatte okudu
Hayır Serisinin şimdiye kadar okuduklarım arasında en beğendiğim kitabı. Dokunaklı, çarpıcı ve bir o kadar duygusal. Janusz Korczak’ın hikayesini okuyoruz bu kez. Çocukları minik, tatlı, gelip geçici ve ciddiye alınmaması gereken yavru insanlar olarak değil; birer birey olarak görmemiz gerektiğini düşünen ve inandığı bu yolda büyük adımlar atmış, dünyaya kendi izini bırakmış güzel insan. Çocukların hayatlarının en güzel dönemlerini olabilecekleri en rahat şekilde, yani birey gibi hissederek, ciddiye alınarak, görüşleri sorularak ve bir karakterlerinin olduğu göz önünde tutularak geçirmelerini sağlamak yerine onları birey olarak saymıyoruz, hayallerine küçük sevimli şeyler gözüyle bakıp ciddiye almıyoruz, onları cesaretlendirmekten çok cezalandırmaya meyilliyiz. Açıkçası bu daha önce uzun uzun düşündüğüm bir konu değildi. Çocukları severim ama onlarla vakit geçirmek çoğu insanın aksine çok aradığım bir şey değildir, onları ciddiye almadığım için değil bu. Sanırım hayata bakışımın negatife daha eğilimli olması sebebiyle. Muhtemelen çocuklara üzüldüğüm için (tüm insanlığa üzülüyorum ama çocuklara daha çok, çünkü onlar daha büyüyecekler, hiç tanımamalarını umduğumuz çok fazla kötülükle tanışacaklar, bu yüzden onlara daha fazla üzülüyorum) ve aslında onları gerçekten ciddiye aldığım için bazı insanların aksine sevgimi onlar sahiden çocukmuş gibi göstermem onlara, hatta bu yüzden “onlar çocuk, çok ciddi konuşuyorsun” diye uyarıldığım da olmuştur. Belki farkında olmadan Pan Doktorla aynı çizgideyimdir, o aynı dairenin farklı penceresinden bakmış gibi ve benim gibi resesif kalmak yerine kendini çocuklara adamış. Öyle ki onlarla ölüme bile gitmiş, öyle bir vazgeçmemiş ki o çocuklardan. Ben anneyim ben babayım diye gezen binlerce ebeveynin aksine, öyle bir melek olmuş Pan Doktor bu çocuklara işte. Okurken gözlerim doldu. Çocuklara bakış açısı, onlara yaklaşımı ve bir an bile onlardan vazgeçmemesi bir yana, babasının psikolojik durumu nedeniyle kendisinin hiçbir zaman aile kurmaması gerektiğini düşünmesi beni yaraladı, veya ne düşündüğünü anlamak belki de. Canım Pan Doktor, huzurla uyu. Son olarak kitabın sonundaki “Onlar da Hayır Dedi” kısmından ütopik bulmam hasebiyle katılamadığım bazı noktalara değinmek istiyorum. Mesela 1980’li yıllarda Fransız psikanalist François Dolto’nun on iki yaşından itibaren çocuklara oy kullanma hakkının tanınmasını teklif etmesinden bahsediliyor. Okurken bunun Türkiye’de olduğunu hayal ettim ve zihnim tıkandı. Fazla mı realistim yaşadığım coğrafyadan mı kaynaklı bilmiyorum ama bazı şeyler bana çok ütopik ve kesinlikle önü açılmaması gereken şeyler olarak görünüyor. Bu ülkede sadece cinsellik güdüsüyle çocuk yapıp yaptığı çocukları insandan saymayıp kendisine kukla yapmaktan başka bir şey bilmeyen insanların verdiği oy yetmez gibi bir de kuklalarının verdiği oyla kaderimizin belirlenmesini sanırım beyni olan kimse istemezdi. Üstelik Pan Doktor gibi çocukları birey olarak gören, onların üstüne titreyen çoğu insan böyle bir dünyaya çocuk getirmekten artık neredeyse vazgeçmişken. Avrupa’nın, Norveç ve Danimarka gibi ülkelerin göçmen çocuklara olan tutumundan bahsedilmiş. Hiç acımadan Afganistan’a ölüme gönderilen çocuklar, “ağzımızın tadı kaçmasın” diye ülkelerine geri gönderilen 500’den fazla çocuk. Daha önceki incelemelerimde de söylediğim gibi kendine hümanist, kendinden olana insan, kendi dininden olana merhametli. Kapıları han kapısı gibi sonuna kadar açıp kendi insanını mağdur hale getirmek ne kadar saçmalıksa çocukları tabiri caizse tekme tokat atar gibi kapı dışarı etmek de o derece gaddarlık. Böyle bir dünyada yaşıyoruz işte, çocuklar bunun henüz farkında değil, bu sebeple üzülüyorum.
Çocukluğun Hor Görülmesine Hayır - Janusz Korczak
Çocukluğun Hor Görülmesine Hayır - Janusz KorczakIsabelle Collombat · Alfa Yayınları · 2019145 okunma
·
45 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.