İsmâîl Hakkı Bursevî de “kurb-ı nevâfil”de “Allah Teâlâ kulun lisânı olur” diyerek bu hadîs-i kudsîyi zikreder; ve bu mertebeye erişen kulun “Hakk’ın lisânıyla konuştuğunu” ve böylece “Hakk’ın zât ve vücûdunun kulun sıfatlarına ayna ve hallerinin mazharı” bulunduğu belirtir. “Kurb-ı ferâiz” mertebesinde ise “Kul, Allah Teâlâ’nın lisânı olur.” Böylece Allah Teâlâ kulun lisânı ile konuşur. Bu mertebede kulun sıfatları ve halleri Hakk’ın zâtına ayna ve vücûduna mazhar olur. Bu durumda zâhir olan, görülen ve müşâhede edilen Hak olmuş olur.[13]