Gönderi

Ebû Seleme el-Abdî isimli zatın naklettiğine göre de şöyle demiştir
“Ben Ebû Abdillâh’ı şöyle derken işittim: “Her kim Kur’ân mah- lûktur derse kâfirdir, onun küfründe şüphe eden de kâfirdir Burada İmâm Ahmed, Kur’ân mahlûktur diyenler bir tarafa, bunların tekfîrinde duraksayanın dahi kâfir olacağını ifade etmek- tedir. Hâlbuki başka bir yerde İmâm Ahmed’den tam tersi bizzat Kur’ân mahlûktur diyenler hakkında dahi eğer ki konuştuğu sözün varacağı yeri idrak edemeyen câhil birisi ise ona tarifte bulunul- ması, öğretilmesi gerektiği nakledilmiştir. Lâlekâ’î, onun bu hu- sustaki sözlerini şöyle nakletmektedir: “Kur’ân Allâh’ın ilmindendir, Allâh’ın ilmi ise yaratılmış değildir. Her kim yaratılmış derse o kişi kâfirdir. Bu sözü gör- düğü ve bildiği hâlde hâla duraksayan kişi ise Cehmî’dir. Gör- meyen ve bilmeyen kişiye ise görmesi sağlanır (anlatılır). Yani Kur’ân’ın mahlûk olduğu sözünün bizzat Allâh’ın ilminin sonradan yaratılmış olduğu manasına geldiğini ve bunun da Allâh’ın ilmini sonradan elde ettiği sonucunu doğuracağını göremeyen ki- şiye bunun îzâhı gereklidir. Öyle görünüyor ki İmâm Ahmed’in Cehmiyye bidatçilerinin küfrü hakkındaki sözleri mutlak tekfîr kapsamında olup, muayyen şahıslardan da ancak hüccet ikâme olunmuş ve ilgili delilleri açıkça reddeden kimseleri kapsamak- tadır. Esâsen, Ehli Sünnet’in bu tarz “hafî”, yani “kapalı” meseleler- de hataya düşen fırkaların tekfîri hakkındaki kanaati bu şekilde- dir. Dîndeki “zâhir”, yani “açık” meselelere gelince; İmâm Ahmed bu tarz fırkaları tereddütsüz tekfîr etmiştir.
Sayfa 68 - NedaKitabı okuyor
·
69 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.