Gönderi

Peki Ya Sürekli “GÖRÜNÜR” Olsaydınız? –
Gyges’in Yüzüğü, Sosyal Medya ve Ahlak Felsefesi Sosyal medya ve artık her adımda bulunan kameralar ile birlikte sanki Gyges’in Yüzüğünün bir versiyonunu takıyoruz gibi. Ama bu sefer bu yüzük bizi herkese görünür kılıyor. Saklanma ihtimalimiz yok. Gelip geçenin göz attığı bir vitrindeymişiz gibi. Yani. Artık bilmeyen yoktur. Dijital çağda sürekli arkamızda “cookieler” bırakıyoruz. Web sayfalarında bizden izin vermemizi istedikleri o kurabiyeler. Hansel ve Gretel hikayesindeki gibi. Takip edebilmeleri için bıraktıklarımız. Sadece online aktivitelerimiz değil. CCTV’ler ve sürekli elindeki telefonlarla her şeyi ve herkesi kaydeden insanlar yüzünden gerçekten kayıt dışı hiçbir şey kalmadı gibi. Elbette henüz tam olarak George Orwell’in 1984’ünde değiliz. Her anımızın, evimizdeki halimizin dahi kaydedildiği bir durum söz konusu değil. Fakat o kadar teknoloji ile iç içe olmaya başladık ki ve nesnelerin interneti gibi gelişmelerle bu oran o kadar hızlı artacak ki, bir gün tuvaletimizden yataklarımıza kadar her şeyin dijitalleştiği o gün artık “izleniyor olabilirim” paranoyası baş gösterecek. İşte tam o noktada şu an zaten büyük bir oranda kendini gösteren çok büyük bir problem ortaya çıkacak. Biz gerçekten kimiz? Gerçek karakterimiz ne? Yani şundan bahsediyorum. Tamamen özgür, bağımsız, dokunulmaz şekilde, izlenmeden, kendimiz olabildiğimiz bir dünya kalmadığında o zaman kendimizi veya başkalarını nasıl tanıyabileceğiz? Bize sunulan karakterin bir gösteriden ibaret olmadığını. Nasıl anlayacağız? Şu anda kadrajın önünde yaşanan hayatlarla ilgili en büyük sıkıntıyı anlayabiliyor musunuz? Bu adar ortalıkta olduğunuzda gerçek karakterinizin gerçek bir teste tabi tutulmasına imkan yok çünkü. Kendiniz olmanıza imkan yok. Bu kadar göz önünde olduğunuzda ister istemez asıl benliğinizi bir zindana kapatıp anahtarını da denize atmanız gerekebilir. Benim gibi akıllı telefonların, bilgisayarların, internetin olmadığı zamanları hatta daha öncesini hatırlayacak kadar bu dünyada bulunanları bu noktada biraz anlamanız gerekiyor. Hafif bir şok geçiriyoruz. Bu kadar radikal bir değişimi hala sindiremedik. İnternet öncesi çağ diyebilirim sanırım. O dönemi hatırlamayanlar için biraz anlatmak istiyorum. Merak etmeyin. Sadece insanın karakter değişimine odaklanacağım. Herhangi bir yerme ya da “eskiler daha iyiydi” tarzı gereksiz bir nostaljiye girme amacım yok. Aksine bulunduğumuz çağın çok daha iyi olduğunu zaten sürekli vurguluyorum. Ancak. İnsanların “unplugged” yani bağlantısız, izlenme korkusu olmadan yaşadığı bir dönemde toplumun sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için cesaret, nezaket veya adalet gibi değerler ve karakter özellikleri çok çok önemli sayılır, karakter sahibi olmak en önemli değerlerden biri olarak görülürdü. Bunu öne çıkarmak, bunu desteklemek zorundaydınız çünkü dediğim gibi toplumun ihtiyacı olan buydu. Bu değerlere sarılan insanlar da Gyges’in düştüğü duruma düşmemek için ne olursa olsun bu değerleri savunur, kimse yokken de karakter göstermeye çalışırdı. Tabi dediğim gibi. Herkes böyleydi demiyorum. En azından toplumu ayakta tutan bir grup için böyleydi. Bugüne geldiğimizde ise. Dikkat edin. Birçok insan için doğru davranış gösterme kıstası izlenip izlenmediği ile paralel. İnsanlar “ifşa olma” korkusu ile disipline ediliyorlar sanki. İşte burada sorun başlıyor. Ahlak kendi başına elbette tartışılabilir bir konu ancak genel anlamda “doğru” olanı yapmaktan bahsedersek. İnsanların puan toplamak ya da like almak için “doğru” davranması problemi karşımıza çıkıyor. Bunun altında da elbette “Onaylanmak” ve “onaylanmaya” duyulan karşı konulamaz istek var. Artık bir noktada kendi karakterimizi ortaya koymayı bırakıp iyi bir “takım oyuncusu” olmaya odaklanıyor ve “takım” nasıl davranıyorsa ona göre davranmaya meyilli oluyoruz. Tek yapmamız gereken herkesin “doğru” olarak gördüğü bir akımı desteklemek ve en önemlisi de herkesin doğru olarak gördüğünden sapan birini gördüğümüzde onu “ayıplamak” ve “linçlemek”. O bir “yanlışı” linçlediğimizde işte en önemli görevi yerine getirmiş oluyoruz. O da yetmiyor değil mi kimi zaman? Bazen “arkadaşlar bu olay böyle olmamış olabilir, bir sakin olsak mı?” diyeni de linçlememiz lazım değil mi? Bizce linç gerektiren bir olayı linçlemeyeni linçlemek… Linçception…
·
90 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.