Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Umut
“Her insan bir ada” diyordu Çanlar Kimin İçin Çalıyor adlı romanında Ernest Hemingway. Hep önemli bir sembol oldu zaten ada insanlık hallerini anlatmak için sinemada da edebiyatta da. Tıpkı Güney Kore Sineması’nın nadide örneklerinden “Kim’in Adası” filminde olduğu gibi. Modern dünyanın parçalanmış ve kaotik dünyasından bir kaçış noktası, kendimizi ve üzerimize giyinmeyi sorgusuz sualsiz kabul ettiğimiz kimliklerle bir hesaplaşma alanı, kendimizdeki tüm düşünce ve davranış biçimlerini gözden geçirdiğimiz bir ara durak aslında ada. Araf gibi. Bir geçiş noktası nereye doğru evrileceğimize karar vermeden önce Cennet’in çiçek bahçelerini sulamakla, cehennemin ateşine odun taşımak arasında. Herkesin kendi cehenneminin odununu sırtında taşıdığını söyler ya tasavvuf ehilleri. Bu cennetin bütün renklerinin ihtimallerini taşıyoruz demek değil mi ruhumuzda? Peki nasıl koruyacağız içimizdeki cenneti, neyle karacağız toprağını ve neyle sulayacağız çiçeklerini hepsinden önemlisi? Paramparça ve kaostan başka bir şey vaat etmeyen bu modern dünyada en iyisi kendi içimize mi çekilmeli, yalnızlığımızdan mı beslenmeli ki özgün yanlarımız savrulup gitmesin özgünlüğü alkışlıyormuş gibi görünürken bizi standartlara hapseden bu aynılaşma rüzgarında? Ya da hayata mı karışmalı inadına daha çok denemek ve her seferinde daha iyi yenilmek için. Kazanmanın bambaşka yüzlerini mi arayıp bulmalı hatta? Bize çeşit çeşit börülce soslu erişteler sunan tüketim toplumunun girdabından kafamızı kaldırıp kendi yapacağımız börülce soslu erişte için kolları mı sıvamalı umudun ışıltısının işleyen demirden geldiğini tutarak aklımızda? Hayatın iliğini emmek isteyen yanlarımızı yanımıza alarak yeni denizlere mi açılmalı başka adalara doğru? Hangisi daha doğru? Başka adalarda ya da başka odalarda kendi kendimize kurduğumuz dünyada yaşayıp gitmenin yanında bağ kurmak, birbirimizi anlamak ve duygudaşlık kurmak da var ama doğamızda. Onlar ne olacak? Şehrin içinde ve bir o kadar da şehrin dışında, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın dediği gibi ne zamanın içinde ne de büsbütün dışında bir adada tıpkı Kim’in adasındaki gibi kendimize başka bir açıdan bakarak, yaralarımızı kendimiz sararak, hayata tutunarak sımsıkı, heybemizde ne varsa onlarla elimizden gelenin en iyisini yaparak şifalandıkça belki de farkında bile olmadan yayılır bizden başka insanlara, dünyaya şifa. İnsan kendini iyi ettikçe başka insanlara da iyi gelmez mi sonuçta? Çocukken ananemin söylediği gibi. İnsan insanın zehrini almaz mı? Öyleyse bir içten merhabayla kurduğumuz köprüler geçirir bizi belki umut yakasına. O merhabayla ya da sorduğumuz hatırla karşımızdaki insanın dünyasında yer değiştirir belki taşlar. Kullanmayı unuttuğumuz ya da sıkça kullansak da içi boşalmış, kof bir sözcük olmaktan çıkar umut belki o zaman. Kalbimizin şarkısı olmaya başlar. Ve içtenlikle söylenen her şarkı da duyulur bir gün mutlaka. Davet ederek herkesi kendi şarkılarını mırıldanmaya. Olamaz mı?
·
101 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.