İBN-İ HAZM'DAN SARF NAHİV DERSLERİ
eğe kemiğimizden, hilkat, yontarak kalemini ·
kalbimize batırır
ve titrek, okunaksız bir yazıyla
biricik olanı yazar,
zanna, beynimizin;
hepsi bir tek şiir,
bazen yalnızca tek mısra,
her şair için.
ve bu kalem yarasını, has şair,
kalbinin surlannda bir süs,
bir sancak gibi değil,
rüzgarlara açık, inkarlara açık
bir gedik gibi taşır;
ve bir sıyrık gibi beyninde,
ömür boyu kanayan...
bakın, Tanrının dudağına
dönmeyi hak eden şiirlere,
o, aklın yedi kulaç üstünde çağıldayan
gerçek mucizelere!
doğup da yapayalnız ve huzursuz ruhlardan,
bulanık sularıyla yolu
bizim çöllerimize düşen
o hercai derelere, çılgın dereciklere!
hepsine o ilk yaradan,
o yanardağ ağzından bir ecza sızmaktadır.
ve öldüren, dirilten mesihi dizelerde,
hayatı da, ölümü de tüy gibi hafif kılan
hazık bercestelerde
hep o ilk yara kanar durur.
öyle bir yara ki...
sızısını uyutmaya çalışır
kimi yahşi şairler, yaman söz ustaları,
naralarla, çığlıklarla;
bazen de sızlanarak.
ama sır tutan, kıyı bucak gizlenen ötekiler ...
onlar da o yarayla, konuşmaya çalışır;
o kargacık burgacık kaderle
konuşur, konuşurlar ...
öperek okşayarak
ve şikayet sanılmasın diye,
mutlaka alçak sesle.
halis mum yağı nasıl, titreyen bir alevle
yanarsa is vermeden,
onlar da işte öyle yakarır, gece boyu
dil döküp dururlar ona;
ve söz biter, dil yorulur,
sözcükler yetmez olur
ve susulur ve geçilir
sözün de, sükütun da
menzil menzil ötesine.
ve baş dönmeye başlar, tef gibi
çenginin ellerinde.
döner yer, ah, döner gökler;
döner rahimler dolusu gece;
geceler dolusu esrar,
taşın içinde fikir,
buzun içinde güneş!
döner şeyler, döner canlar.
ve döndüğü için onlar,
durur, dönmeyi onlardan
ziyade bilen Zaman.
döner çengi, döner gece;
durur, durmak ister Kader;
ve duramaz, dalgalanır,
dalgalanır;
sonra çözülür ve düşer;
düşer, Varlık, senin de yüzündeki
o ipekten, kumdan peçe;
o ateşten, buzdan miğfer.
ve bilinmez, bilinemez,
sanki bir rüzgar eser
ve bellekte sayfaları çevirir,
külleri tutuşturur;
hani, bir kamp ateşi,
herkes sustuktan sonra, nasıl
kederli ve hülyalı diliyle alevlerin
anlatmaya başlarsa
ortak hülasasını,
cümle yol hikayelerinin ...
gönlün defterine yazılan o titrek
okunaksız yazı da,
o yara, o suskun yanardağ ağzı da
işte öyle, söz alır
ve açar kendi kendini,
duyulmadık bir makam
ve yepyeni bir nahivle
okumaya koyulur.
ve terennüm ederken o
hazin kasidesini,
sözün incelip, hafifleyip
kanatlandığı yerde,
bazen mısralara ses verir
zillerle, kudümlerle
sazende melekler de.
ve o suznâk neşideye
çok uzak feleklerden,
bilinmeyen dillerden
yankı ve revnak katar,
ah çekip çığrışarak,
cinler de, periler de...
Eylül 2001