Gönderi

Çünkü o ne Marx'i bilir ne de Lenin’i görmüştür. Annesini de görmemiştir hiç. Umudu da olmamıştır. Güzel günler göreceğine dair bir hayali de. O gözlerini kapar ve karabasanlar görür. Annesinin kendisini doğurduğu ve kendisini öldürdüğü memleketi görür. Rüyasında dilleri çatallı sevgililer, metro istasyonlarının kıvrımlı derinliklerinde öpüşür. Çıplak ayaklı deliler demirden bir kuleye tırmanır ve kahvelerin sandalyelerine dikenli teller sarılıdır. Bu memleketten nefret eder benim oğlum. Yaşadığı o memleketten de nefret eder. Uzaklarla yakınlar birdir onun için. Annesini öldüren memleketleri sevmez. Ama onlar yine de zehir olur damarlarında dolaşır. Yavaş yavaş bütün organlarınını yakar. Kusmuk olur boğazından dışarı akar. Beni de bir kusmuk gibi atmadı mı bu memleket bünyesinden. Oysa ben ne onun annesinin katiliydim ne de kendisinin. Zararsız bir sığınmacı... bir devrimci... idealleri elinden alınmış genç, sadece genç biriydim. Daha yirmimdeydim. Hamileydim. Geri dönecksin, dediler bana, papaz efendi. Ülkene geri. Herkesi kabul ederlerken beni istemediler. Babamın kucağımda bir çocukla geri dönersem beni öldüreceğini bilemediler. O gün bugündür beni toprağa gömüyorlar. Derine... derine... hep daha derine. Yıllar geçmiş. Oğlum benim kaçtığım yerde büyümüş. Babam ölmüş. Oğlum öldü ölecekmiş. Ben hâlâ görülmemişim. Devrim olmamış. Her şey yalanmış. Şimdi bir dua değil beddua oku bana papaz efendi. İçinde bu bütün memleketlere, devrime ve babama lanet olsun. Sonra tabutumu ver bana. Gömülmek istemiyorum buraya. Toprağın derinlerinden çıkarım. Baska, bambaşka bir kıtaya gider, oranın toprağına yatarım. Ararsam eğer mutlaka bulurum bir yerlerde vicdanlı bir memleket. Benimkine ve sizinkine benzemeyen.
·
50 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.