Onu ilk defa orada, can sıkıcı bir bezginlikle dolaştığı kitap raflarının arasında görmüştü işte. İlk etapta çekingen ve kısa bakışlarla, sonrasında alabildiğine dalgın, sisli gözlerle baktığı kadına burada rastlamıştı – o sarsılmaz bir aldırışsızlık okunan tavırları ve ödünsüz haliyle dikiliyordu karşısında. Elleri; o minicik, konuşan, düşünen ve yaşayan elleri birer birer öpücük kondururken kitap kenarlarına, dudaklarında gizemli bir sis taşıyormuş gibi gelmişti Tolga’ya. Ya gözlerindeki canlılık? Kahverenginin siyaha çalan renklerinde kıvılcımlanan bir şimşek ışıyordu gözlerindeki parıltıda.