İncinmiş ve mağdur olanlar der ki: “Güzellik şefkatli ve naziktir. Kendi ihtişamından yarı mahcup genç bir anne gibi dolaşır aramızda.”
Tutkulu olanlar der ki: “Hayır, güzellik kudretli ve dehşetli bir şeydir. Fırtına gibi ayağımızın altındaki toprağı ve başımızın üstündeki göğü sarsar.”
Yorgun ve bıkkın olanlar der ki: “Güzellik tatlı fısıltılardan oluşur. Ruhumuzda konuşur. Sesi sessizliklerimize teslim olur, gölge korkusuyla titreyen zayıf bir ışık gibi.”
Ama yerinde duramayanlar der ki: “Dağların arasında bağırdığını duyduk, bağırtılarıyla birlikte nal sesleri, kanat sesleri ve aslanların kükremeleri duyuldu.”
Geceleyin kentin muhafızları der ki: “Güzellik şafakla birlikte yükselecek doğudan.”
Öğle vakti çalışanlar ve yolcular der ki: “Onu günbatımının pencerelerinden dünyaya eğilmiş gördük.” Kış vakti karda mahsur kalanlar der ki: “Baharla birlikte gelecek tepelerden aşarak.”
Yaz sıcağında ekin biçenler der ki: “Onu güz yapraklarıyla dans ederken gördük, saçında da kar birikmişti rüzgârdan.”
Güzelliğe dair bütün bunları söylediniz, ama aslında ondan değil, giderilmemiş ihtiyaçlardan söz etmekteydiniz; hem güzellik bir ihtiyaç değil, coşkunluktur. Ne susamış bir ağızdır ne de uzatılmış boş bir avuç. Tutuşmuş bir yürek, büyülenmiş bir ruhtur.