Suskun olmayan hiçbir derde zaten yakınlığım yoktu. Derdi taşlaşma ve gömülme olarak anlıyordum. Konuşunca, yemek yiyen hasta gibi iyileşecek demek oluyordu. İyileşene sevinilir ama bir gerçek dert konuşmaya başlayınca sanki değerini ve ederini terk etmiş oluyor öncesi için de şüpheler doğuruyordu. Dili çözülen dert, anlatılabilir dert, hele anlaşılabilir dert, dert değil sosyalleşmenin bir başka yoluydu, bir tür tavlaydı ya da dama. Oyun açılana dek bir ıkınıp sıkılmıyor sonra dökülüveriyordu, ta ki yenilene dek.