Gönderi

39’luk Esmerim
(Müzik sesleri yine tüm apartmana yayılmış.) -Geldim bekle! -Benim ben! (Kapı açılır.) -Biliyoruz herhalde “benim ben” diyor ya, geç hadi hocam bey. -Bütün gün bu anı bekliyorum. -Hm. Hangi anı? -Evime geldiğim anı yavrum? -Bak sen. Gelişme kaydedilmiş Tolga Bey? Evimler falan filan. -Ee bebeğim öyle davran, evinde hisset kendini, yoksa uyurken saçını kazırım ortadan diye güzelce uyardın ya hani beni? -Bak işte, işe yaramış. Dur bir dakika, bizimki? Evet, odasında. Sarıl bana ne olursun ya çabuk, ah o parfümünün kokusunu özledim. -Bayılıyorum sana. -Cidden mi? -Ben… -Sen ne? -Bütün gün aklımdan çıkmıyorsun aşkım. Bir an bile. Hatta bugün öğrencilerime dahi seni anlattım. -Yaa? Tüm şehir duydu, tabii onlar niye eksik kalsın. Değil mi? -E dilime vuruyorsun demek ki güzelim. -Ne dedin onlara peki? Annen yaşında olduğumu söyledin değil mi? -Abartmasak mı yine ama cadıcık? Bu arada sarı ışığın altında teninin bronzluğu sanki altın simle birleşmiş gibi duruyor. Göz kamaştırıcısısın… -Yaa. Bak sen. Peki ya beyaz ışıkta? -Onda da gümüş sim işte. -Diyorsunuz bay hazır cevap bey.(Ceketimi alır.) -Hadi ne çene çaldın ya, çıkar sen üstünü değiştir. İşimiz var. -İş mi diyorsun artık o işe? Aşk olsun. (İki tane hafifçe omuz silker gibi vurur ve vuruşlara senkronize eder şekilde laflarını söyler.) -Se nin ak lın fikriiiin! Hep oradaysa ben ne yapayım canım benim? -Şaka yahu. Hem evde kızın var zaten. -Odamızdan üç oda ötede onun odası Tolga, farkındasın değil mi? -Ya öyle ama işte, hani biliyorsun off, ben çekiniyorum. -Sen böyle yaparsan daha çoook kendi kendine çekinirsin. (Eliyle hareketi yapar.) -Yuh. Bir de bana diyorsun ya. Tamam pes ediyorum. Söyle bakalım ne yapıyoruz güzel gözlüm? -Canım sen üstünü değiştir sonra mutfağa yanıma gel görürsün. (İşaret parmağını kaldırır.) -Canım, Tolgacım sakın tek laf etme aşkım benim, tamam mı? Hadi uslu uslu ol, hadi. -Tamam ya… (Gülümserim.) -E fıstık ne yapıyoruz? -Balkonu yıkayacağız. -Olur aşkım. -Annen sana niye üşengeç diyor hep? Halbuki… (sözünü keserim) -Evet üşeniyorum hatta üşüyorum da biraz. Ama ben sana hiç hayır demedim, diyemiyorum. -Ya kıyamam tamam sen otur şuraya gel bebeğim. İşten geliyorsun yorgun argın bir de ben seni çalıştırıyorum. -Hayır canım. Başta ne dedik biz? Her şey de anca beraber kanca beraber? Tammam? -Seni çok seviyorum be serseri… -Ben de seni Kleopatra. -Abartmaaaa…. (Ufak bir çimdik.) -Abartmıyorum. Ben bugüne dek sevgililerimi hep ünlü birilerine benzetirdim. Seni benzetemiyorum bile. -O ne demek? -Ben senden daha güzel hiçbir şey görmedim demek. İnsanı geçtim, daha güzel herhangi bir canlı dahi… -Ondan mı gözlerini bile kırpmadan öylece bakıyorsun? -Evet. -Ama ben seninleyim, seninim… Dilediğin zaman dön ve bak bana. -Ya bir gün…(İşaret parmağını dudaklarımın üstüne koyar.) -Suuuus. Lütfen artık bunu aklından bile geçirme. Sen benim son sevgilim, ikinci kocam olacaksın. (Gözyaşım damlar.) -Ya yapma böyle ama. Hep yatağa yaniiii yatağımıza(munzurca gülümser) gidelim diye değil mi bu şirinlikler? -İyi ki varsın. Biliyorsun ben çok şey yaşadım. -Hepsi geçti. Asıl sen iyi ki varsın. Koca gözlü sevgilim benim, mmmuah! (Dünyadaki en dolgun ve en güzel dudakları öpmeye koyulurum. Gözyaşım onun kirpiklerinden damlar. Gözlerini, yanaklarını, dudak kenarlarını, kirpiklerini, alnını ve kürek kemiklerini öperim.) -Hiçbiri kıskanmasın, diğerleri daha sonra artık. -Neden? -E kızın? -Duymaz o sus, yürü hadi! Yine sevgilisiyle kavga ediyor zaten. Ruh hastaları! -Deme öyle. -Gel böyle. -Bu teklife bir gün hayır dersem, gömme dolaptaki o Glock 43 ile beni vur olur mu? -Sen…Sen gümüş dilli bir şeytansın. -Senin şeytanın. -Benim meleğim…
·
1 plus 1
·
83 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.