Gönderi

Tanımlar korkutur beni. Düşünsenize, birisi size, “Deniz nedir?” deyiverse… İçinde maviliklere, dalgalara, köpüğe… yer verdiğinizde o deniz olur mu? Hep bir eksiklik… Peki, derinlik nerde? Akıntıda. Akıntıysa derinde. Sığlıktan derinliğe yüzdürülemeyen tekne nasıl ki kıyısına düşmandır, eksik tanımlar da öyle. Hele insanın tanımları? Sadece kaşları, gözleri, boyuyla posuyla dile getirilmiş bir insanın bu nitelikleri ağaç kabuğundan başka nedir ki? Hatta tuhaf karşılamayın, içi dışına giydirilmemiş bir insan, bir nesne tek yüzlü parşömendir. Nice tıbbiyeli, bağırsaklarını toplamadan bir karını deşer; nice müzisyen notalara basmadan do'ya varır. Gerçi eldekinin, elde olmayana bir meyli vardır. Unamuno’nun kulaklarını çınlatıp iç denizimizde istiridye aramaya çıkalım: “Neden sahip olunan şeyden alınan haz, sahip olamadıklarımıza olan iştahı arttırmak zorundadır?”
·
36 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.