Gönderi

198 syf.
8/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 5 days
Nasılmış Bu Yaşam Denen Şey?
"Öyle miymiş?"... Ne var bu soruda? Belki üstten bir tavır, bir kinaye ya da bir bilmeyen kişinin sancısını belli edişi, bilmediğini öğrenme çabası ya da bir şey bilmesi ama bu bildiğinin ötekilerin bildiklerine uymayışı sonucunda duyduğu şaşkınlık, yabancılık... Hepsini tek hamlede düşündüren bir soru "Öyle miymiş?". Kitabı da güzel tanımlamış bu yüzden. Çünkü bahsettiğim bu ihtimaller kitaptaki anlatıma sinmiş sanki. Alay ediyor da gibi, varlığın nedenini anlamak istiyor da gibi, varlığa yabancılık çekip bir an önce yok olup gitmek istiyor da gibi... Dilini yarım yamalak anladığım ya da anlar gibi olduğum yazarları hep ilginç ve etkileyici bulmuşumdur. The Bookshop filminde çok güzel bir söz geçer: "Anlamak, aklı tembelleştirir.". Bu söze dayanarak tam anlamadığım şeyleri anlamaya daha çok çalışıyorum artık sanırım (tabi hiçbir şey anlamadıklarım hariç :D). Fakat bu sisli anlama halinin dozu önemli tabi. Şule Gürbüz bu dozu iyi ayarlayan yazarlardan biri bence. Okudukça garipsiyorum, anlıyorum, hoşuma gidiyor, beni tüm varlığa karşı depresif ve yabancı hissettiriyor, bazı söylediklerini hiç anlamıyorum ama o zaman da neyi kastettiğini seziyor gibi oluyorum. Böyle özgün bir kalem hiç görmedim. Roman, hikâye falan denebilecek bir kitap değil bu. Deneme, denip de geçilebilir ama tarzını aşan, tarzlarla karılmış bir kitap sanki. Bir Şule Gürbüz mozaiği. O mozaiğin temel parçaları da kronik yabancılık ve depresyon olur hep. Üzerine biraz hayattan aşina olduğumuz kesitler serpiştirilir. Fakat öyle tanımlamak da yetmiyor. Ruh tahlilleri çok acayip bu kadının. Hiç olmayan bir şeyden bahsediyormuş gibi uçuk bir yanı olan, fakat ayağı yere basan ve dönem dönem tattığımız, belki de bazılarımızın tatmanın kıyısından döndüğü sancılı hisler. Dünyadan kopma hissi. Bu hisleri tahlil ederek felsefî bir boyuta da taşıyor. Ben bu hissi iyi biliyorum. Belki de bu hissi iyi bilenler seviyor Şule Gürbüz'ü. Toplumumuzu, kültürümüzü ve din anlayışımızı inceden inceye çok güzel eleştiriyor. Özellikle, toplumumuzda dinle ilgili kalıplaşmış yargıları, kimin ne kadar iyi ne kadar kötü olduğunda dair hüküm vermelerimizi, cehenneme kimin gidip gitmeyeceğini insandan insana kıyaslamamızı (#239825557), İslam'ı diğer dinlere göre yüceltmek adına (!) ne kadar bazı üstün kişiliklere has olduğunu (üstadlar, hacılar, hocalar), bu yüzden çoğu Müslüman'ın dini düzgün yaşamadığını iddia edip durmamızı, İslam'ı sanki sadece bazı çok dindarlara inmiş gibi davranmamızı eleştiriyor (#239824794). Oysa bir din evrenselse herkesin aklıyla bile olsa ulaşabildiği bir din olmalı değil midir? Din bazı kişilere has, kitap bazı kişilere inmiş bir şey midir? Olmaması gerekir. Çünkü Tanrı bizi değiştiremeyeceğimiz şeylerden mesul tutmaz. Genel olarak Gürbüz'ün toplumumuza dair iğnelemeli yönünü
Oğuz Atay
Oğuz Atay
'a benzetiyorum. Eleştiri okumaktan çok keyif alırım. Bu yüzden bu iki yazarı da çok severim. Şule Gürbüz, özellikle bu kitabında öncekilere göre hayli eleştirel bir tutum sergilemiş. Tasavvuf, din ve felsefeyle ilgili de çok birikimli bence. Edebiyattan ve okuduğu klasiklerden ne kadar bahsediyosa din ve felsefeden de o kadar bahsediyordu. Çok farklı kaynaklardan beslendiğini düşünüyorum. Kafası çok dolu ve karmaşık. Özellikle bu kitabını okurken zorlandım açıkçası. Bilmediğim ve anlamadığım pek çok şey vardı. BAZI KÜÇÜK DETAYLAR: *Yazarın ya da baş karakterin -ki bence arada pek fark yok- kitapta yer alan takıntılı düşüncelerinden bahsedeyim biraz. Derdin, söylenemeyen olması gerektiğini ısrarla savunuyor. Bu nedenle derdini başkasına aktarmayı bir çözüm olarak görmüyor. Zaten varoluşsal sancı da başkasına ne kadar aktarılırsa aktarılsın, bitmeyecek ya da azalmayacak bir derttir; bu konuda hak veriyorum yazara. Mantıken de doğru bu aslında. Dert, çözüldüğü anda dert olmaktan çıktığına göre dert çözülemeyen, dolayısıyla bitmemiş olan, rahatsızlık vermekte olan şeydir. Ancak yazarın tüm kitap boyunca derdini kendi içine akıtması, bana yine de yanlış geldi. Bir insan sadece ve sadece varoluş sancısı çektiği için depresyonda olamaz bence. Yazarın tek derdi de bu değilse -muhtemelen değil- diğer hiçbir derdini kimseyle paylaşmama yemini etmiş biri olması üzdü beni. Bu nedenle karakterin çok yalnız ve mazoşist bir yönü de var. *Bir diğer kaygısı da, sevdiği şeylerin elinden alınacağı; yani cezalandırılma korkusu. Bunu sayfa 71'de fark ettim. Bu da en basitinden sevdiği keki bile, sevdiği anlaşılırsa elinden alınmasın diye sevmediği bir şeyin yanında yemesiyle görüyoruz. E bir insan sevdiği çok basit şeyleri bile yaparken böyle bir kaygı duyuyorsa hayattan nefret etmesin de ne yapsın? Son olarak, kitapta yazarın düşüncelerinde şöyle bir farklılaşma gördüm: Başta ve ortada tamamen nihilist ve neden var olduğunu içten içte sorgulayan, var olan her şeyden nefret eden, varlığa isyan eden ve bu sancıyı deliler gibi çeken bir ruh halinin tezahürü varken sonda bu dünyayı kısmen de olsa kabullenmiş, çünkü dünyanın eksikliklerle, acılarla tamamlandığını, yani mutsuzlukla mutluluğun var olabileceğini, kısacası diyalektiği benimsemiş bir yaklaşım vardı. Bu sefer de öteki dünyada Cennet'in mükemmel olarak nasıl güzel olacağına (mükemmelse eksiksizdir, diyalektik olmadan mutluluktan bahsedilebilir mi, sorunsalı) dair sorgulamalar zihnini kurcaladı. Bu sorular gerçekten düşündürücü. Bunları okurken de keyif aldım. Merak edenlere alıntıyı ekliyorum: #239912242 Büyüleyici ve zor bir kalemi var Şule Gürbüz'ün. Akıcı, neşelendirici, kucak kucak ilham veren bir kalemi yok (Klasik bir anlatım hiç ama hiç beklemeyin). Özümüzü saklamak için çektiğimiz binlerce perdemizin tümünün ucundan tutup aralıyor sanki bize. Ama biz inkâr ederek "Ne oluyor?" diyoruz onu okurken, "Hikâyeni anlat ve geç, ne bu melankoli, ne bu serzeniş?". Oysa derimizin ardında nasıl iskeletimiz varsa iskeletimizin ardında da bir melankoli var ki kökümüz o bizim.
Öyle miymiş?
Öyle miymiş?Şule Gürbüz · İletişim Yayınları · 20161,436 okunma
·
162 views
E. okurunun profil resmi
The Bookshop’u da içeren bir inceleme mi? :) Harika 😌 Şule Gürbüz beni de etkisi altına alıyor. Çok farklı bir mizaç. Sadece yazdıklarında değil gerçekte de bambaşka, çok hoş bir üslubu, duruşu var. Ayrıca mekanik saat ustası.. Bu dünyadan değil gibi. Zihni çok ayrı, derinliği çok başka. İnceleme çok güzel olmuş emeğinize sağlık.. 🌼
Monsilya okurunun profil resmi
Evet, çok farklı ve özgün bir yazar gerçekten. Zorlasa da okunmayı hak ediyor bence. Teşekkür ederim🪻
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.