Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Beni Sakarya’da at üstünde gördüğü zaman, gözleri: “Abbas yolcu değil, Abbas yolcu değil,” der gibiydi. Yedi haziran, saat beşte, Doktor’un odasına bir fincan çay içmeye gitmiştim. Orada İstanbul gazeteleri vardı. Birinde, “Bir âlimin Ölümü” başlığı gözüme çarptı, okudum. Salih Zeki Bey’in ölümünü yazıyordu. İçimden Atlantik’i ruhumla geçip çocuklarıma, “Ben daha yaşıyorum,” demek geldi. Ben eski günlerin hatıralarına dalmışken, Dr. Şemseddin: — Çay soğuyor, hemşire, dedi. Yedi ve sekiz hazirana kadar, Mama Tadia’nın odasında yatmadan kitap okur, şamdanı söndürmezdim. Sokaklarda ses seda yoktu. Haziranın dokuzuncu günü hastahane tıklım tıklım olmuştu. Artık her odayı bir koğuş hâline sokmaya mecbur kalmıştık. Yunanlılar büyük taarruza başlamış, yüz bin kişilik bir ordu ve kudretli bir topçu alayı ile harekete geçmişlerdi. Türk Kuvvetleri’nin merkezi Karacabey’di. Zihnim savaşla hiç meşgul olmuyordu. Kendimi ve kafamı hep hastalarıma vermiştim. Ne kadarını soydum, çamurlu yüzlerini, hatta vücutlarını silip yatırdım. İniltiler ortalığı kaplardı. Bana bütün Türkiye bir hastahane olmuş gibi gelirdi.
48 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.