Gönderi

Başka pekçok yönden olduğu gibi bu yönden de tarih öncesi zamanların insanı, bizim bilinçaltımızda hiçbir değişime uğramamış olarak yaşamayı sürdürmektedir. Bu da demektir ki kendi kendisinin ölümüne inanmamaktadır bizim bilinçaltımız; adeta ölümsüzmüş gibi davranmaktadır. Bilinçaltıımız olarak adlandırdığımız şey -ruhumuzun içgüdüsel etkilerden mürekkep en derin katmanı- olumsuz olan hiçbir şeyi hiçbir olumsuzlamayı tanımamakta, bütün karşıtlıklar onda birbiriyle tutarlı hale gelmektedir. Bu sebepten dolayı ona ancak olumsuz bir içerik yükleyebileceğimiz için kendi ölümünü de tanımamaktadır. Ölüm inancına yanıt verecek içgüdüsel hiçbir şey işte bu yüzden yoktur içimizde. Hatta kahramanlığı sırrı dahi olabilir bu belki de. Zaten kahramanlığın rasyonel nedenleri de insanın kendi yaşamının belirli soyut düşünceler ve genel anlamda iyi olan olan şeyler kadar değerli olamayacağı yargısına dayanmaktadır.. Bana bir şey olmaz. Zira aksi halde bu sebepler bilinç altını, kendisine uygun düşen kahramanca tepkiyi göstermekten alıkoyan tereddütleri ortadan kaldırmaktan başka bir işe yaramazlardı ki. Üzerimizde bizim sandığımızdan daha güçlü bir hakimiyet kurmuş olan ölüm korkusu ise öte yandan ikincil düzeyde bir şey ve genellikle de suçluluk duygusunun bir ürünüdür.
·
121 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.