Gönderi

Bir gün sonra Gençlik ve Spor Bayramı'dır. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, bayram konuşmasının bir bölümünü ırkçılık-Turancılık konusuna ayırır: "Turancılar, Türk Milletini bütün komşularıyla onulmaz bir surette derhal düşman yapmak için birebir tılsımı bulmuşlardır. Bu kadar şuursuz ve vicdansız fesatçıların tezvirlerine Türk Milletinin mukadderatını kaptırmamak için elbette Cumhuriyetin, bütün tedbirlerini kullanacağız. Fesatçılar, genç çocukları ve saf Vatandaşları aldatan fikirlerini Millet karşısında açıktan açığa münakaşa edemeyeceğimizi sanmışlardır. Aldanmışlardır ve daha çok aldanacaklardır. Şimdi vatandaşlarımdan iki suale zihinlerinde cevap bulmalarını isteyeceğim: ırkçılar ve Turancılar gizli tertipler ve teşkillere başvurmuşlardır. Niçin? Kandaşları arasında gizli fesat tertipleriyle fikirleri Memlekette yürür mü? Hele, doğudan batıdan ülkeler gizli Turan cemiyetiyle zapt olunur mu? Bunlar o şeylerdir ki ancak Devletin kanunları ve esas teşkilâtı ayak altına alındıktan sonra başlanabilir. Şu halde yaldızlı fikirler perdesi altında doğrudan doğruya Cumhuriyetin, Büyük Millet Meclisinin mevcudiyeti aleyhinde teşebbüsler karşısındayız. Tertipçiler, 10 yaşında çocuklarımızdan bize kadar derece derece, perde perde hepimizi aldatmak iddiasındadırlar. Vatandaşlarıma ikinci sualimi soruyorum. Dünya olaylarının bugünkü durumunda Türkiye'nin ırkçı ve Turancı olması lâzım geldiğini iddia edenler hangi millete faydalı, kimlerin maksadına yararlıdırlar? Türk Milletine yalnız belâ ve felâket getirecek olan bu fikirleri yürütmek isteyenlerin Türk Milletine hiçbir hizmetleri olmayacağı muhakkaktır. Bu hareketlerden yalnız yabancılar faydalanabilirler. Fesatçılar, yabancılara bilerek mi hizmet ediyorlar? Yabancılar fesatçıları idare edecek kadar yakından münasebette midirler? Bunları hüküm olarak bugün kestirmek mümkün değildir. Ama yabancıya hizmet kasti ve yabancının yakın ilişiği hiçbir zaman meydana çıkmasa dahi hareketlerin, Türk Milletine, Türk Vatanına zararlı olması ve bunlardan yalnız yabancıların faydalanmış olması, söz götürmez bir hakikattir." (Irkçılık-Turancılık 1944:8). Nejdet Sançar 1973'te yayımladığı İnönü ile Hesaplaşma adlı eserinde 19 Mayıs nutkunu ele alır ve bu iddialara tek tek cevap verir. İnönü'nün konuşmasından sonra sıra, Alparslan Türkeş'e de gelir. Türkeş o sırada piyade üsteğmen olarak Erdek'te görev yapmaktadır. 19 Mayıs nutkunu dinledikten sonra "Eyvah!... Bakalım bu, bize kadar uzanacak mı?" diye düşünür. Alparslan Türkeş o günleri Hulusi Turgut'a şöyle anlatıyor: "İsmet Paşa'nın nutkundan birkaç gün sonra bölüğümde, eğitimle meşgulken, Tabur'dan gelen bir posta eri, Komutanın beni çağırdığını söyledi. Gittim. Tabur Komutanı'nın yanında, bir hâkim yüzbaşı ile, bir de Tümen'in Ekmekçi Kol komutanı vardı. Binbaşı Ferit Bey ismindeki bu zat, daha sonra generalliğe kadar yükselecekti. Orada bulunanlar hakkımda bir arama kararı olduğunu söylediler. Üstümü, evimi ve bölük odamı arayacaklarını ifade ettiler. Üstüm-başım ve bürom öncelikle arandı. Sıra, eve geldi. Eşimi ve çocukları, komşudan buldurttuk. Görevliler, eve girdiler. O günün şartlarında, bir üsteğmen evinde 500-600 kitapla karşılaştılar. Hepsini toplayıp göndermek istediler. Karşı çıkıp, bunlar kitap, dedim. Hepsinin, Türkiye'de basılmış kitaplar olduğunu ifade ettim. Sandıklar hazırlandı, kitaplar toplandı." Kitaplardan sonra genç üsteğmen Alparslan Türkeş de götürülür. Binbaşı Ferit Bey nezaretinde. Bandırma'dan vapurla İstanbul'a, Tophane'deki Merkez Komutanlığı'na. "Binbaşı Ferit Bey, beni, Binbaşı Ragıp Çaldıran'a teslim ediyor, o da nöbetçi iki ere şu emri veriyordu: “ "Götürün... Oraya kapatın!" "Ferit Bey'den ayrılıp, iki inzibat erinin arasında, binanın alt katına doğru yol almaya başladık. Bir hücre kapısı açıldı... Oraya kapatıldım... Penceresi yoktu. Tepemde 15 mumluk (watt) bir ampul yanıyordu. Beraberimde portatif bir subay karyolası getirmiştim. Onu açıp kurdum. Yatağım, bavulum ve ben... Dört duvar arasına sıkıştırılmıştım..." Türkeş Askeri Tutuk ve Cezaevi'nin hücresine kapatıldığında tarih "13 Haziran 1944'ü gösteriyordu." (Turgut 1995: 34-36). 1944 Milliyetçilik Olayı adlı eserinde Alparslan Türkeş kapatıldığı hücreyi şöyle anlatır: "Damdaracık, pis, karanlık, berbat bir yer. Tavandan, camını toz kaplamış yirmi beş mumluk ampul sarkıyor. Hiçbir yerden gün ışığı almayan bu işkence dolabı her gün bu kör kandil ile güya aydınlanıyordu. Kapı, daima kilitle kapatılıyor, el yıkamak için tuvalete giderken yanında bir gardiyan bulunduruyorlardı. Bu hücre bir boş koridorun iki yanına dizilmiş birçok hücrelerden biriydi. Sıkıyönetim rejimi, sivil asker her çeşit suçlular bu ceza evinde bulundurulmaktaydı. Kaçakçılar, uyuşturucu madde kullananlar, komünistler, casuslar, katiller, hırsızlar, hepsi buradaydılar." (Türkeş 1972: 42).
38 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.