Gönderi

Atsız da savunmasında işkenceleri şöyle anlatır: "Emniyet Müdürlüğü'nde işkence odasındaki feryatlarını kendi hücremden ıstırapla dinlediğim, mahkemede ilk tahkikattakine aykırı ifade verirse yeniden aynı işkenceye sokulmakla tehdit edildiğini bildiğim Reha... İnsanların insan gibi hava ve güneş görerek yaşayacağı kocaman bir askerî cezaevi varken maznunları sıkışık, pis, bir karyolanın ancak sığdığı, hücrelerinde güneş bulunmayan, yaz günlerinde musluklarından su akmayan Emniyet Müdürlüğü nezarethanesi... Bize Pera Palas Otelini tahsis edemeyeceğini ileri sürerek istihzâ kabiliyetini ispata yeltenen; 'elbette her türlü işkenceyi göreceklerdir' diye şecaat arz eden; istediği şekilde ifade almak için Anayasa'mızla yasak edilen işkence yollarına saparak Reha'yı, Hamza'yı, Hikmet'i, Osman Yüksel'i, Orhan Şaik'i 'tabutluk' denilen tepesinde beş yüzer mumluk üç ampul yanan, bir insanın ancak ayakta durabileceği kadar dar bir hücreye sokan; amme şahidi diye ifadesini okuttuğu Külâhlıoğlu Mehmet'e falaka attıran; Nejdet Sançar'ı ne bir penceresi ne de bir hava deliği olan bir hücrede yirmi iki gün tutan; Zeki Velidi'yi iki gün aç bırakan; beni toprağın beş metre altında, küflü ve rutubetli havasında kibrit yanmayan ve eşyalar küflenen, duvarlarından lâğım borusu sızan bir mezarda bir hafta tutan; masum zevcemi tevkif ettirerek yavrusundan zorla ayırıp o zaman dört yaşında bulunan küçücük oğlumu anası babası sağken öksüz bırakan bu adam (savcı Kâzım Alöç-ABE)... Emniyet Müdürlüğü'nde bütün ifadeler bu şekilde işkencelerden sonra veya işkence tehditleriyle alınmış, ifadeler alınırken de kanuni hak ve salâhiyetleri olmadığı hâlde Emniyet Umum Müdürlüğü Müdür Muavini Kâmuran Çıkrık, İstanbul Emniyet Umum Müdürü Ahmet Demir, Birinci Şube Müdürü Said zaman zaman hazır bulunmuşlar, maznunlara sualler sormuşlar, hakaret etmişlerdir." (Bâkiler 2010: 102, 108-110). Atsız'ın bu ifadeleri, işkenceler hakkında birinci elden bir tanıklıktır. Savcı Kâzım Alöç'ün 27 Eylül 1944 tarihli duruşmada söylediği sözler, işkence konusunu ve sanıkları yargılayanların tutumunu ortaya koyması bakımından ilgi çekicidir: Fehiman Altan'a "Tahkikatta size tazyik yapıldı mı?" diye sorulur. Altan, Kamran Çukruk'un daktilo memuruna "Bunu götür, mutena hücreyi göster de ifadede hâkimin canını sıkarsa buraya konulacağını bilsin." dediğini ve kendisine tabutluğun gösterildiğini söyler. Fehiman Altan duruşmada tabutluğu şöyle tasvir eder: "Burası pek küçük bir yerdi. Arkada kelepçelerle bağlanmak için yerler vardı. Üstte büyük mumlu lambalar bulunuyordu." Fehiman Altan işkence konusunda ısrar edince mahkeme heyetiyle Altan arasında hararetli tartışmalar cereyan eder. Bu sırada savcı Kâzım Alöç ayağa kalkar ve hâkime karşı yüksek sesle şunları söyler: “Efendim biz bunları huzurunuza misafir olarak değil, hükümeti devirmek isteyen vatan hainleri, katiller, caniler diye sevk ettik. Binaenaleyh kendilerini Pera Palas Oteli'nde oturtacak değildik. İcabında casusluktan, icabında her şeyden şüphe edecektik. Huzurunuza reisicumhur namzedi olarak çıkmadılar. Onun için her yerden geçeceklerdi ve onlara her nevi zulüm caizdi." Avukat Kenan Öner ayağa kalkar ve şiddetle itiraz eder: "Bu sözleri iddia makamı mı söylüyor? Rica ederim, huzurunuzdakiler katiller, caniler değil sadece maznunlardır."
·
62 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.