Gönderi

"Allah melekleri yarattı, onlara akıl verdi; hayvanları yarattı, onlara şehvet verdi; insanları yarattı, onlara hem akıl verdi, hem şehvet verdi. Kimin aklı şehvetinden üstün olursa, meleklerden daha yücedir; kimin şehveti aklından üstünse, o, hayvanlardan da aşağıdır!" hadisini naklederek yaradılış bakımından, hayvani ve insani olmak üzere iki ruh sahibi olan insanoğlunun, imtihanı neticesinde üç kısma ayrıldığını söylüyordu.
·
78 views
Betül okurunun profil resmi
Bu yazıyı okuyunca çok severek okuduğum yeri paylaşmak istiyor insan ister istemez. "Esma-i İlâhiyeye ait garâibin fihristesi, hem şuûn ve sıfât-ı İlahiyenin bir mikyası…  hem kâinattaki âlemlerin bir mizanı… hem bu âlem-i kebirin bir listesi… hem şu kâinatın bir haritası…  hem şu kitab-ı ekberin bir fezlekesi...hem kudretin gizli definelerini açacak bir anahtar külçesi… hem mevcudata serpilen ve evkata takılan kemalatının bir ahsen-i takvimidir." (Sözler, On Birinci Söz İNSAN Şu kâinat ağacının en son ve en cem’iyetli meyvesi. Ve hakikat-i Muhammediye aleyhissalâtü vesselâm cihetiyle çekirdek-i aslîsi. Ve kâinat Kur’an’ının âyet-i kübrası. Ve ism-i a’zamı taşıyan âyetü’l-kürsisi. Ve kâinat sarayının en mükerrem misafiri. Ve o saraydaki sair sekenelerde tasarrufa mezun en faal memuru. Ve kâinat şehrinin zemin mahallesinin bahçesinde ve tarlasında, vâridat ve sarfiyatına ve zer’ ve ekilmesine nezarete memur ve yüzer fenler ve binler sanatlarla teçhiz edilmiş en gürültülü ve mes’uliyetli nâzırı. Ve kâinat ülkesinin arz memleketinde, Padişah-ı ezel ve ebed’in gayet dikkat altında bir müfettişi, bir nevi halife-i arzı. Ve cüz’î ve küllî harekâtı kaydedilen bir mutasarrıfı. Ve sema ve arz ve cibalin kaldırmasından çekindikleri emanet-i kübrayı omuzuna alan ve önüne iki acib yol açılan, bir yolda zîhayatın en bedbahtı ve diğerinde en bahtiyarı, çok geniş bir ubudiyetle mükellef bir abd-i küllî. Ve kâinat Sultanı’nın ism-i a’zamına mazhar ve bütün esmasına en câmi’ bir âyinesi. Ve hitabat-ı Sübhaniyesine ve konuşmalarına en anlayışlı bir muhatab-ı hâssı. Ve kâinatın zîhayatları içinde en ziyade ihtiyaçlısı ve hadsiz fakrıyla ve aczi ile beraber hadsiz maksatları ve arzuları ve nihayetsiz düşmanları ve onu inciten zararlı şeyleri bulunan bir bîçare zîhayatı. Ve istidatça en zengini. Ve lezzet-i hayat cihetinde en müteellimi ve lezzetleri dehşetli elemlerle âlûde. Ve bekaya en ziyade müştak ve muhtaç ve en çok lâyık ve müstahak. Ve devamı ve saadet-i ebediyeyi hadsiz dualarla isteyen ve yalvaran. Ve bütün dünya lezzetleri ona verilse onun bekaya karşı arzusunu tatmin etmeyen. Ve ona ihsanlar eden zatı perestiş derecesinde seven ve sevdiren ve sevilen çok hârika bir mu’cize-i kudret-i Samedaniye ve bir acube-i hilkat..." (Şualar, On birinci Şua, Yedinci Mesele) Evet, insan, kâinatın bütün sırlarını keşfedecek bir istidatta yaratılmıştır. Böyle bir kabiliyete mazhar olan bir mahluk, elbette mümtaz ve mükerremdir. "Cenab-ı Hak… İnsanların kuvalarına ve hissiyatlarına fıtraten bir had bırakmamış; fıtrî bir kayıd koymamış, serbest bırakmış. Sair hayvanatın kuvaları ve hissiyatları mahduddur, fıtrî bir kayıd altındadır. Hâlbuki insanın her kuvası, hadsiz bir mesafede cevelan eder gibi, gayr-ı mütenahî canibine gider. Çünki insan, Hâlık-ı Kâinat’ın esmasının nihayetsiz tecellilerine bir âyine olduğu için, kuvalarına nihayetsiz bir istidad verilmiş." (Mektubat Yirmi Altıncı Mektup, Dördüncü mebhası)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.