Gönderi

Türkeş ve Arkadaşlarının Tasfiyesi-Gelişen Olaylar: Olaylar hiç de Atsız'ın düşündüğü veya ümit ettiği şekilde gelişmedi. Madanoğlu grubu komiteye hâkim oldu ve 13 Kasım 1960 tarihinde Cemal Gürsel, Millî Birlik Komitesi'ni feshettiğini bir bildiri ile kamuoyuna açıkladı. Türkeş ve 13 arkadaşı ordudan emekli edilerek müşavirlik göreviyle yurt dışına sürgün edildi. Alparslan Türkeş Yeni Delhi'de, Dündar Taşer Rabat'ta, Rıfat Baykal Tel Aviv'de, Muzaffer Özdağ Tokyo'da, Numan Esin Madrid'de görevlendirildi. İhtilalin içindeki “milliyetçi" subayların Türkçüler arasında yarattığı ümit ve heyecan artık bitmişti. Atsız ve Türkçüler bundan sonra ne yapacaklarını, nasıl hareket edeceklerini düşünmeliydiler. Türkiye yeni bir döneme giriyordu. 13 Aralık 1960'ta Kurucu Meclis kuruldu. Başlıca görevi yeni bir anayasa ve seçim kanununu hazırlamaktı. 11 Şubat 1961'de Emekli Orgeneral Ragıp Gümüşpala başkanlığında Adalet Partisi kuruldu. İki gün sonra da Ekrem Alican başkanlığında Yeni Türkiye Partisi. İki parti de Demokrat Parti mirasını temsil ettikleri iddiasındaydı. Adalet Partisi kurucuları arasında, 1950'lerde Türkiye Köylü Partisi genel başkanlığı yapan Tahsin Demiray da vardı. Demiray, Atsız'ın yakın arkadaşlarındandı. O sıralarda milliyetçi bir parti kurulması da bazı milliyetçiler arasında konuşulmuş, bu konuda Atsız'la da bazı temaslar olmuş, fakat bu fikir kuvveden fiile çıkmamıştı. Büyük bir ihtimalle bu düşünce, "Atsız'ın gözünde ciddiyet kazanmamış"tı (Deliorman 2000: 158). Bir yandan yeni siyasi partiler kurulurken bir yandan da Demokrat Parti milletvekilleri ve yüksek bürokratları Yassıada'da yargılanıyordu. Başkanlığını Salim Başol'un, başsavcılığını Altay Ömer Egesel'in yaptığı mahkeme 14 Ekim 1960'ta başlamıştı. Duruşmalar Türkiye Radyoları'ndan yayımlanıyordu. Mahkeme Başkanı Salim Başol'un "Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor." sözü kulaktan kulağa yayılmıştı. Millî Birlik Komitesi'ne ve CHP'nin tutumuna karşı sesini yükselten bir tek gazete vardı: Son Havadis. 10 Mart 1961'de kurulan gazetede başyazar Gökhan Evliyaoğlu'nun yazıları hem Demokrat Partililerde hem milliyetçi camia arasında büyük yankı uyandırıyordu. Türk basınının en etkili yazarlarından Peyami Safa'nın fıkraları da aynı gazetenin birinci sayfasında yer alıyordu. Hızla gelişen siyasi olaylar, Yassıada duruşmaları, anayasa çalışmaları o günlerde ülkenin başlıca gündemini oluşturuyordu. Atsız da gelişmelere karşı kayıtsız değildi, arkadaşları ve eski talebeleriyle zaman zaman bu meseleleri görüşüyordu. 16 Haziran 1961'de Altan Deliorman'ın evine misafirliğe gitmişti. Deliorman şöyle anlatıyor: "Peyami Safa'nn vefatının ertesi günü Atsız bize misafir gelecekti. İki üç arkadaş daha... Önceden kararlaştırmıştık. Öğle üzeri Üsküdar iskelesinde buluştuk, yavaş yavaş yürüyerek eve geldik. Bu, Atsız'ın bize ilk gelişiydi... O günkü konuşmalarımız akşamın geç vaktine kadar sürdü. Siyasî gelişmeler, konuşmanın yine ana konusunu teşkil ediyordu. Yine diyorum, zira bir süredir bu böyle olmaktaydı... Atsız anayasanın, Kurucu Meclis tarafından kabul edilmiş son metninden memnun değildi. Türk milletinin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde hazırlandığına inanmıyordu. Aksine, sola tâvizler verecek, devlet otoritesini zaafa uğratabilecek mahiyette bulunduğuna kani idi. Bunun için de, referandumda 'red' mânâsına gelecek olan 'hayır' oyu kullanacaktı (Deliorman 2000: 159160). "Başka anayasalardan aparılan ve aktarılan" anayasanın “millî” olmadığına inanan Atsız'a göre "anayasa sadece bir hukuk işi” değil, "aynı zamanda tarihî gelişmenin sonucu" idi. Bu bakımdan anayasa hazırlanırken tarihçilerin de fikri alınmalıydı; üstelik "tarihçilerimizin uluslararası ünü ve yeri vardı." Böyle yapılmadığı için "Türk devletinin 'sosyal' devlet olduğu" kaydolunmuş, fakat "Türkçü devlet olduğu" kaydolunmamıştı. Bu gerekçelerden sonra “Konuşmalar” başlıklı yazısında şöyle diyor Atsız: "Onun için ben bu anayasaya 'hayır' dedim." (Ötüken, Nisan 1967: 9). Kurucu Meclis tarafından hazırlanan yeni anayasa 09 Temmuz 1961'de halkoyuna sunuldu ve % 60,4 kabul oyu ile kabul edildi. Yeni anayasa, Cumhuriyet Senatosu ve Millet Meclisi olmak üzere iki meclis öngörüyor, işçi ve memurlara sendika ve grev hakkı tanıyordu. Devlet Planlama Teşkilatı, Anayasa Mahkemesi ve kuvvetler ayrılığı ilkesi de 1961 anayasası tarafından getirilmişti. Referandumdan sonraki gün Atsız yine Deliorman'la buluşmuş ve referandum hakkında konuşmuşlardır. Atsız'ın bazen Deliorman gibi eski öğrencileriyle bazen İzzet Yolalan gibi arkadaşlarıyla paylaştığı, iş yerinden başlayıp Karaköy iskelesinde biten her günkü güzergâhı da öğrenmek için buluşmayla ilgili satırları veriyorum: "Atsız'la referandumun ertesi günü Süleymaniye'de buluştuk. Sonra Üniversite bahçesinin içinden yürüyüp Sahaflar'a geçtik. Kapalıçarşı'dan Nuruosmaniye Camii avlusuna, oradan Cağaloğlu yoluyla Sirkeci'ye geldik... Her zamanki yolumuz bu değildi. Çok kere kestirmeden giderdik. Onun için, Kütüphaneden çıkınca, Süleymaniye Camii ile Üniversitenin o yöne bakan arka duvarı arasındaki, geçide benzeyen yoldan yürüyüp Rıza Paşa Yokuşu'na girerdik. ( Dostları tarafından uğurlanıp tek başına kalan Atsız, Karaköy'den vapurla Haydarpaşa'ya geçer ve trenle Maltepe'deki evine giderdi.) Yokuşun orta yerinde iki kapılı bir han vardı. Çıkış yeri merdivenliydi. Oradan Tahtakale'ye inilirdi. Sonra Mısır Çarşısı'ndan geçilip Eminönü Meydanı'na çıkılırdı... Yolda, referandum sonuçlarından bahsediyorduk. Atsız, referandumda yolsuzluklar yapıldığı inancındaydı. Bir defa halk oylamasının, bu kadar baskı altında ciddî ve inanılır bir sonuç vermesi mümkün değildi. Sonra, düpedüz CHP'li militanların kontrolünde, seçim hilelerine benzer hileler yapılmıştı." (Deliorman 2000: 163). İhtilal mahkemesinin kararları 15 Eylül 1961'de açıklandı: 15 idam, 31 müebbet. 418 sanık hakkında da çeşitli hapis cezaları. İdam cezalarının infaz edilmesi, Millî Birlik Komitesi'nin onaylamasına bağlı idi. Alparslan Türkeş, henüz kararlar açıklanmadan, 07 Eylül 1961'de idamların yapılmaması için Cemal Gürsel'e mektup yazmıştı. Ancak 22 kişilik komite 13-9 oy oranıyla, 15 ölüm cezasından 4'ünü, Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan'ın cezalarını onayladı. Bayar'ın idamı, 65 yaşının üstünde olduğu gerekçesiyle müebbede çevrildi. 16 Eylül'de Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan, 17 Eylül'de Adnan Menderes İmralı adasında idam edildi.
60 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.