Annesi, babası ya da her ikisi birden tarafından çok ama çok sevilen bir çocuğun çok şanslı bir çocuk olduğu hatta cennet bahçelerine doğduğu sanılır. Oysa çok ama çok sevgi dolu ellere doğduysanız o sevgi dolu eller sizi korumak için birer demir parmaklığa dönüşebilir pekâlâ. Siz büyürken şöyle cümleler uçuşur durur havada; “ terli terli su içme hasta olursun”, “soğuk betona oturma karnın ağrır”, “aman rüzgarda durma başın ağrır”, “dondurma yeme boğazın şişer” ve daha binlerce koruma cümlesi. Bu tür cümleler yüzünden zihniniz en ufak bir karar alma ya da harekete geçme söz konusu olduğunda bin bir felaket ihtimalinden oluşan bir ağı birkaç saniyede oluşturuverir. Annesinin minik oğlu Alexander Portnoy’un da başına gelen tam olarak bu. Alex’in bir de baba tarafından yaralanışı var ki o da en az annesinin verdiği hasar kadar büyük. Hristiyan bir toplum içinde Yahudi bir azınlık üyesi olan baba, asla ama asla onlarla eşit olamayacağı fikriyle büyütüyor Alex’i. Alex ona baktıkça asla onun gibi olmamaya karar verse de tüm yaşamı boyunca zihnine kazınan o aşağılanma bir türlü yakasını bırakmıyor. Tüm bunlar yüzünden feryat figan Alexander Portnoy. Philip Roth inanılmaz zeki bir yazar, enfes bir alaycı dil (en sevdiğim üslup), müthiş bir analiz yeteneği. Tüm kitaplarını okumak isterim. Çok ama çok severek okudum. Şiddetle tavsiye ediyorum.

Portnoy'un FeryadıPhilip Roth · Yapı Kredi Yayınları · 2022198 okunma

·

107 görüntüleme

Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.

Gönderi

Fulya Gürbüz