Aydın hiç kimse tarafından görevlendirilmemiştir: Emekçi sınıfın gözünde bir şüpheli, egemen sınıfların gözünde bir hain, reddetse bile sınıfından asla tamamen kopamayan o, halkçı partilerde bile buluyor çelişkilerini, değişikliğe uğramış ve daha da derinleşmiş olarak; girmesi halinde bu partilerde bile kendini hem dayanışma içinde, hem de dışlanmış hissediyor, orada politik güçle içten içe sürtüşme halinde çünkü hiçbir yerde özümsenemiyor. Kendi sınıfı nasıl onu istemiyorsa, o da kendi sınıfını istemiyor, ama başka hiçbir sınıf da ona kucak açmıyor. Bu durumda, aydının işlevinden nasıl söz edebiliriz: O daha çok lüzumsuz bir adam, kusurları yüzünden, ezilen sınıfların içine asla giremeden onların dışında yaşamak zorunda kalan güdük bir orta sınıf ürünü değil mi? Her sınıftan pek çok insan bugün aydının kendine, var olmayan işlevler vehmettiğini düşünüyor.