Toprağı titreterek ilerliyoruz. Geçtiğimiz yerler savruluyor sanki, yanımız-yöremiz nal kıvılcımı. Bu kere de bir doru at edindim. Dorunun uğuruna inanırım. Beni yanıltmamıştır. Zamanın, atımın ayaklarının altından nasıl aktığını görüyorum, bir köprüden aşağıya baktığımda coşkun sular nasıl akarsa öyle görüyorum atımın nallan altında akan zamanı. Hız içerisindeyken zaman başka türlü tartılıyor. Gözle görülür, elle tutulur oluyor. Görünmeye karar vermiş bir cin gibi. Hem çok çabuk geçen bir şey, sanki elinizden akıyor, sanki dizginleri çekseniz duracak; Hem de bir türlü geçemiyorsunuz ondan. Ve onu. Geçemiyorsunuz. Zaman üzerine çok düşündüm Efendim. Zaman, bizim işimiz çünkü. Zaman kadar bize ölümlülüğümüzü düşündüren başka bir şey yok, bir ulağın en önemli işiyse zamanı kullanmak. Kimi zaman baht meleği, kimi zaman ölüm meleği gibi görünmemiz belki de bu yüzden. Kim bilir, belki de bizler başkalarının gözüne, zamanın, hızın içinden çıkan cinler gibi gözüküyoruz.
Arzulanan ya da istenmeyen kaderler götürüyoruz.
Bir ulak zamanın anlamını iyi bilir, değerini. Zaman en çok sahip olunması gereken şeydir. Zaman bize sahip olur ve zaman tanır. Biz, bize tanınan zamanı değerlendirir, kullanırız. Yazgımız gibidir zaman da, küçük irademizle, büyük irade içerisinde kendimize yer açarız. Bütün bunları bilmekse zaman alır. Her zamanın kendi bilgisini zamanında bilmek, ömrü iyi kullanmaktır. Böyle ömürlerin ardından pişmanlık yaşlan dökülmez. Çünkü pişmanlıklar yaşanmamış gerçeklerin bilgisidir. Umuyorum ki, benim ömrüm de böyle ömürlerden olsun. Geç öğrenilmiş bilgilerle geçmiş zamanlara yanmayayım. Başkaları tarafından seçilmiş ömürleri yaşasak da, yanmayayım.
Sayfa 123