“Ağzının yara içinde kaldığı, burnundan iltihap aktığı ilk günlerde
ortamın tamamlayıcı bir unsuru olmuştu tuhaf tuhaf pis kokular.
Ardından duvarın o kendine has kokusu egemen olmuştu tüm kokulara.
Zaten gözleri perdeli bu insanlar için yalnızca sesler, kokular ve acılar vardı
bu dünyada, hepsi de abartılı boyutlara ulaşan duyumlarıyla.
Yer yer sıvaları çıkmış, yüzlerce binlerce kişinin kafasını, yüzünü, sırtını
dayadığı duvarın kokusu…”