Gönderi

"Eski bir öykü vardır," dedi Hardin, "belki insanlık kadar eski, çünkü onu içeren en eski kayıtlar kendilerinden de eski başka kayıtların kopyalarıdır zaten... ilginizi çeker diye düşündüm. Öykü şöyle: "Kurt gibi güçlü ve tehlikeli bir düşmanı olan at, ömrünü her an tetikte, korku içinde sürdürmektedir. Kapıldığı ümitsizlik onu bir müttefik bulmaya iter. Bunun üzerine bir insana yaklaşıp onunla birlik olmayı önerir, ne de olsa kurt her ikisinin de düşmanıdır. Adam bu ortaklığı daha ilk anda kabul eder ve yeni ortağının sahip olduğu müthiş hızı onun hizmetine sunması halinde kurdu hemen öldürebileceğini öne sürer. Kurt belasından kurtulmaya çok istekli olan at, adamın onu eyerleyip üzerine binmesine izin verir. Adam da iddiasını yerine getirir ve atın üstünde hareket ederek kurdu avlayıp öldürür. "Büyük bir sevinç ve rahatlama duyan at, adama teşekkür eder ve şöyle der: 'Düşmanımız ölmüş olduğuna göre şu eyeri üzerimden kaldır da yeniden serbest kalayım.' "Adamsa okkalı bir kahkaha atıp, 'Asla!' diye yanıt verir ve atı mahmuzlar." Odaya çökmüş olan sessizlik bozulmamıştı. Gölgeler içindeki Wienis'te en ufak bir kıpırtı yoktu. Hardin sakince sürdürdü konuşmasını. "Bu öyküyle mevcut durum arasındaki benzerliği fark etmişsindir umarım. Dört Krallık'ın kralları, halkları üzerinde sonsuza dek hakimiyet kurma endişesiyle kendilerine ilahi bir nitelik kazandıran bilim dinini kabul ettiler; işte o bilim dini onların eyeriydi, çünkü o ülkelerin can damarı olan nükleer gücün üzengisini rahiplerin eline vermiş oluyordu... rahiplerin sizden değil bizden emir aldığı da unutulmamalı tabii. Sen kurdu öldürdün, ama eyeri sırtından atamadın..."
Sayfa 192 - 193Kitabı okudu
·
72 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.