Gönderi

DÜNYA BU Nasreddin Hoca'nın "Ye kürküm ye" meselesini bilirsiniz. Merhum, üstü başı perişan bir halde gittiği ziyafet meclisinde büyük bir hayal kırıklığına uğramış. Kimse kendisiyle ilgilenmemiş. Ertesi hafta gayet gösterişli bir elbise giyerek aynı meclise gelmiş. Bu sefer büyük ilgi göstermişler, baş köşeye buyur etmişler. Kendisine değil de kürküne itibar edildiğini gören Hoca; sofraya oturulunca o ünlü sözü söylemiş: "Ye kürküm ye!.." Ne garip bir tecellidir ki, aynı durum bugün de devam ediyor. Merhum Serdengeçti'nin deyimiyle "cebi dolarlı, boynu yularlı" insanlar gittikleri her yerde itibar görüyorlar; "cebim delik, kalmadı metelik" diyenler ise, hangi mekânda bulunurlarsa bulunsunlar boyunları bükük, destileri dökük kalıyorlar. Eskiden olduğu gibi, bugün de paraya, şöhrete, servete itibar ediliyor, gerçek ilim adamları, hakiki sanatkârlar, kâmil insanlar horlanıyor. Gittikleri meclislerde böyle kıymetli insanların yüzüne kimse bakmıyor. Bursa'nın ileri gelenlerinden bir zat, şair Lâmi-i Çelebi'yi bir gün evine davet eder. İçeri girince şairlerin, âlimlerin, ediplerin birer sığıntı gibi kapının dibinde oturduklarını; cahil, fakat zengin kişilerin ise, baş köşeyi tuttuklarını görür. Ev sahibi, zarif şiirleriyle tanınan Lâmi-i Çelebi'ye, lütfen şu meclisin halini tasvir et, deyince şair şu dörtlüğü söyler: Mu'teberdir cihanda dûn-ı denî, Daima zillet üzere ehl-i hüner, Hâl-i âlem misâl-i deryâdır, Külçe altın çöker, ciyfe yüzer.
·
39 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.