Gönderi

"Ahmedî-Dâstân ve Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i Osman" Çalışma, Atsız'ın hazırladığı ve 1949'da Türkiye Yayınevi tarafından yayımlanan Türkiye Tarihleri I adlı eserin 1-35. sayfaları arasında yer almaktadır. Atsız'ın çalışması, Ahmedi'nin İskendernâme'sinin sonunda yer alan Osmanlılarla ilgili bölümün ilmî yayınıdır. 1400'lerin başında, 1410'dan önce yazılan eser, Osmanlılarla ilgili ilk tarihtir. Fâilâtün fâilâtün fâilün vezninde ve mesnevi tarzında yazılan bu manzum tarih, Atsız yayınında 672 mısradır. Daha önce Necip Asım ve Nihat Sami Banarlı tarafından yayımlanmış olan metni Atsız üçüncü olarak yayımlamıştır. Kendi eseri hakkında Atsız, "Bizim neşrimizin tam ilmî bir neşir olduğunu iddia etmek aklımızdan geçmez. Fakat merhum Necib Asım'ın ve Nihad Sami Banarlı'nın neşirlerinden sonraki bu üçüncü neşrin, ötekilerden daha doğru olduğunu söyleyebiliriz." demektedir (Atsız 1949: 5). Atsız, eserinin "tam ilmî bir neşir" olmadığını söylüyorsa da bu ifadeyi bir tevazu eseri kabul etmek gerekir. Çünkü Atsız, çalışmasının başında künyelerini verdiği tam 13 yazmayı karşılaştırarak en doğru metni ortaya koymaya çalışmıştır. Metni, Eski Oğuz (Anadolu) Türkçesinin ses özelliklerine uygun olarak okumuş, dönemin imkânları ölçüsünde transkripsiyon uygulamış, mesela damak n'lerini koyu dizerek göstermiştir. Çalışmanın başında Ahmedî'nin hayatı ve eserleri hakkında bilgi veren bir bölüm vardır. Metinden sonra çalışmada dört bölüm daha bulunmaktadır. Birinci bölümde manzum metnin mensur özeti verilmiş, böylece tarihçilerin eserden kolayca yararlanması sağlanmıştır. İkinci bölüm, “Ahmedî'ye Göre Osmanlı Hanedanı Soykütüğü” adını taşıyan bir şemadır. “İsimler Cetveli” adlı üçüncü bölüm, özel adlar dizinidir. Dördüncü bölüm sözlüktür; Türkçe, Arapça, Farsça kökenli sözler ayrı ayrı, alfabetik olarak sıralanmış ve anlamları verilmiştir. Bütün bu ekler hem dilci ve edebiyatçıların, hem tarihçilerin, kolayca yararlanabileceği esere, bir nitelik kazandırmıştır. "Şükrullah-Behcetü't-Tevârîh" Çalışma, Atsız'ın hazırladığı ve 1949'da Türkiye Yayınevi tarafından yayımlanan "Osmanlı Tarihleri I" adlı eserin 37-76. sayfaları arasında yer almaktadır. Eser, 1939'da 186 adet basılan XV inci asır tarihçisi Şükrullah-Dokuz Boy Türkler ve Osmanları Sultanları Tarihi'nin yeni neşridir. Fakat önceki yayında bulunan Şükrullah ve eseri hakkındaki uzun inceleme burada kısaltılmış; buna karşılık birkaç yeni bilgi eklenmiştir. İki yayın arasında metinle ilgili ön önemli fark ise, birincisinde bulunan "Dokuz Boy Türkler” başlıklı Eski Türklere ait iki sayfalık parçanın yeni yayında bulunmamasıdır. Dolayısıyla "Metne Ait Bazı İzahlar" bölümünde yer alan makale boyutundaki Kırgız ve Karluk maddeleri ile alınmayan parçaya ait açıklamalı dipnotlar yeni yayında yoktur. Bunun dışında metin hemen hemen aynıdır. Sadece ilk yayından sonra yapılan birkaç tenkidi haklı bulan Atsız, söz konusu tenkitlerde belirtilen hatalarla kendi fark ettiği bazı hataları yeni yayında düzeltmiştir. "Âşıkpaşaoğlu Ahmed Âşıkî-Tevârîh-i Âl-i Osman" Çalışma, Atsız'ın hazırladığı ve 1949'da Türkiye Yayınevi tarafından yayımlanan Osmanlı Tarihleri I adlı eserin 77-319. sayfaları arasında yer almaktadır. Metinden önce Atsız, Âşıkpaşaoğlu'nun hayatı ve eserleri hakkında bilgi vermiş; kendinden önceki iki yayından da yararlanarak Tevârîh-i Âl-i Osman'ın nüshalarını tanıtmış, kendi metnini kurarken izlediği yolu belirtmiştir. Hayatı ile ilgili kısımda Âşıkpaşaoğlu'nun şeceresini gösteren bir şema da bulunmaktadır. Âşıkpaşaoğlu tarihi, Atsız'dan önce iki kez yayımlanmıştır: 1) Âlî Beğ tarafından 1914'te İstanbul'da, 2) Giese tarafından 1929'da Laypzig'de. Atsız kendi yayını için şunları söylemektedir: "Bu üçüncü basımda ben, şimdiye kadar anlaşılan mânâda ilmî ve mukayeseli bir yayın yapmayı düşünmedim. Yani nüshalardan birini esas yaparak, ötekilerinin farklarını notlarla sayfa altında göstermek yoluna gitmedim. Çünkü bu yolun her zaman faydalı ve isabetli olduğuna inanmıyorum. Nüshalardan hiçbirisi tam manası ile tatmin etmediği, daha doğrusu hepsi ve en iyisi bile şüpheli kaldığı zaman, böyle bir usulün sakat olacağını düşünüyorum. Bilâkis her nüshanın en doğru tarafını alarak hepsinden ayrı, fakat hepsinden doğru bir metin elde etmeği mantığa daha uygun buluyorum. Şüphesiz bu usulde de, eseri düzenleyenin bazen aldanmak ihtimali vardır. Fakat düzenleyenin aldanması usulün sakatlığını göstermez. Bilâkis yapılacak tenkitlerle, günün birinde orijinale çok yakın bir metin elde etmemizi sağlar." (Atsız 1949: 85). Atsız, Âşıkpaşaoğlu tarihinin nüshalarının da tatminkâr olmadığını ve şüpheli kaldığını örneklerle göstererek, "nüshaların hepsinden ayrı, fakat hepsinden doğru" bir metin kurmaya çalışmıştır. 91-254. sayfalar arasında yer alan metni Eski Oğuz (Anadolu) Türkçesinin ses özelliklerine göre okumuş, noktalama işaretleri kullanmış, gerekli yerlerde transkripsiyon işaretlerine başvurmuş, damak n'sini eğik dizerek göstermiştir. Kendisinden önceki iki yayında bulunan farklarla Giese'de yer alan nüsha farklarını da metnin sonunda göstermiş, böylece mukayeseli bir yayın oluşturmuştur. Eserin sonunda beş bölüm yer almaktadır: 1) Nüsha farklarını gösteren "Notlar" bölümü [s. 256-294], 2) "İsimler Cetveli” başlıklı özel adlar dizini [s.295-310], 3) Âşıkpaşaoğluna Göre Osmanlı Tarihi Kronolojisi, 4) Âşıkpaşaoğluna Göre Osmanlıların Soy Kütüğü, 5) Sözlük. Osmanlıların ilk 200 yılı hakkındaki en önemli kaynaklardan biri olan Âşıkpaşaoğlu Tarihi'nin Atsız yayını, dönemle ilgili dil ve tarih araştırmaları için vazgeçilmez bir başvuru eseri olmuştur. Osmanlı Tarihleri I 1949'da Türkiye Yayınevi tarafından yayımlanan Osmanlı Tarihleri I adlı kitapta, Atsız tarafından hazırlanan yukarıdaki üç eser dışında iki eser daha bulunmaktadır: 1) Karamanlı Nişancı Mehmed Paşanın Tevârîhü's-Selâtînü'l-Osmâniyye adlı Arapça eserinin Konyalı İbrahim Hakkı tarafından yapılmış tercümesi, 2) Bayatlı Mahmud oğlu Hasan'ın Câm-ı Cem-Âyîn adlı eserinin Kırzıoğlu Fahrettin tarafından sadeleştirilmiş yayını. Son iki eseri Atsız hazırlamamış olmakla birlikte, beş eseri içine alan bütün kitabın editörlüğünü Atsız yapmıştır. 1940'larda Türkiye'de "editörlük" kavramı genellikle kullanılmamaktaydı. Editörlüğün önemi ancak son yıllarda anlaşılmıştır. Karamanlı Nişancı Mehmed Paşa tercümesi için bir kronoloji, soykütüğü şeması ve özel adlar dizini, Câm-ı Cem-Âyîn metni için de bir özel adlar dizini hazırlamış ve eserlerin sonuna koymuştur. Böylece Osmanlıların ilk dönemleri için önemli olan beş ana tarih kaynağı, kolayca ulaşılabilir ve kullanılabilir bir yayına kavuşmuştur. "İstanbul Kütüphanelerinde Tanınmamış Osmanlı Tarihleri" 1957 yılında, Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni'nin VI. cildinin 1-2. sayısında, 47-81. sayfalar arasında yayımlanmış uzun bir makaledir. Atsız, Süleymaniye Kütüphanesi'nde çalıştığı sırada, İstanbul kütüphanelerindeki yazmaların "tespit fişleri”ni hazırlamaktaydı. Kendisine verilen kitapları incelerken Atsız, fişlere yazılması gerekenden çok daha fazlasını yapmış, yazmaları incelemiş ve bu araştırmayı ortaya koymuştur. Araştırmanın bitiş tarihi 17 Kasım 1956'dır. Araştırmanın sonunda Atsız, "Osmanlı Tarihinin Osmanlı Kaynakları” adıyla bir eser hazırlamakta bulunduğunu ve bu yazının da o eserden "çıkarılmış bir parça” olduğunu kaydeder (Atsız 1957: 81). Makalede, İstanbul kütüphanelerindeki 49 eserin tanıtımı vardır. Atsız, "tamamen veya kısmen meçhul” 49 eserin görebildiği nüshalarının tavsifini (yazmanın yeri ve numarası, yazmanın ve yazılı kısmın ayrı ayrı boyutları, yaprak ve satır sayıları, Osmanlı tarihiyle ilgili kısımların hangi yapraklar arasında bulunduğu) yapmış ve birçoğu hakkında açıklamalarda bulunmuştur. "Osmanlı Padişahları Listesi" adını verdiği ilk tanıtım, aslında dört farklı yazmaya dayanır. Atsız, 3. Mustafa'ya kadar (iki yazmada 4. Mehmed'e kadar) olan padişahların cülus tarihlerini, karşılaştırmalı bir cetvel hâlinde verir. Yazmalardan birindeki İstanbul'la ilgili istatistikî bilgi, çok ilgi çekici ve değerlidir. Hicrî 985 (1577-1578) tarihinde, Halep Kadısı Zekeriya Efendi İstanbul'da bir teftiş yapmış ve şehirdeki Müslüman, kâfir, Yahudi mahallelerinin, camilerin, mescitlerin, imaretlerin, ilk mekteplerin, hankah, zaviye, kervansaray, çeşme, musluk, fırın, değirmen, kapan, hamam, bozahane ve kiliselerin sayısını vermiştir. Buna göre o tarihte İstanbul'da 3973 Müslüman mahallesine karşılık 4585 kâfir (Hristiyan) ve 2585 Yahudi mahallesi bulunmaktadır. Cami, mescit, mektep, zaviye, çeşme gibi kurum ve binaların çokluğunu da dikkate alan Atsız, bu kısa, fakat önemli bilgi hakkında şu yorumu yapar: "Bu rakamlar, on altıncı Milâdî asırda, mahallelerin sayısına göre şehirde Türklerin sayı bakımından henüz çoğunluk sağlayamadıklarını, fakat sosyal müesseselerin göz kamaştıracak kadar çokluğu ile şehri Türkleştirip Müslümanlaştırmak için ne hummalı bir faaliyet gösterdiklerini ispat eder." (Atsız 1957: 50). Makalede 49. sırada tanıtılan "Tevârîh-i Cedîd-i Mirât-i Cihân" daha sonra Atsız tarafından kitap olarak yayımlanacaktır. Araştırmanın ilk paragrafında yer alan şu cümle Atsız'ın tarihi eserlere yaklaşımını göstermesi bakımından dikkate değer: (Osmanlı tarihlerinin) "bazılarının ehemmiyeti ihtiva ettikleri tarihî bilgide değil, yazıldıkları zamanın telâkkisini, halkın veya münevver bir zümrenin tarih felsefesini aksettirmelerindedir." (Atsız 1957:47). "Fatih Sultan Mehmed'e Sunulmuş Tarihî Bir Takvim" 1957'de çıkmış bulunan İstanbul Enstitüsü Dergisi'nin III. sayısının 1723. sayfaları arasında yayımlanmıştır. Topkapı Sarayı'nda bulunan ve hicrî 856 (1452-1453) yılında Fatih'e sunulmuş olan 27 yapraklık takvimin iki sayfasındaki "Bu cetvel Osman padişahlarının tarihlerin bildürür icmâl ve tafsîl” başlıklı kısmın ilmî yayınıdır. Dergide beş sayfa tutan cetvelde Osman Beğ'in ortaya çıkışından Fatih'in Karamanoğlu İbrahim Beğ ile barış yapmasına kadar birçok olay (savaşlar, barışlar, depremler, salgın hastalıklar vb.) yer almakta ve olaydan eserin yazılışına kadar kaç yıl geçtiği belirtilmektedir. Atsız, 856'dan, geçtiği belirtilen yıl sayısını çıkarıp olayın hicrî tarihini bulmuş ve köşeli ayraç içinde her paragrafın sonuna koymuştur. Metinden önce Atsız, takvimler ve yazma hakkında kısa bilgi de vermekte, takvime göre, Süleyman ve Musa Çelebi'nin de padişahlık yapmış olduğunu, Mustafa Çelebi'nin durumunun ise karışık bulunduğunu belirtmektedir (Atsız: 1957a: 18) Atsız 1961 yılında üç Osmanlı takvimini daha kitap olarak yayımlayacaktır. Osman, Tevarih-i Cedid-i Mir'ât-ı Cihân 1961'de İstanbul'da, Küçükaydın Matbaası'nda basılmıştır; 84 sayfadır. Atsız'ın adı kapakta "Düzenleyen" olarak yer almaktadır. 1923-1924'te Osmanlı Müelliflerinin III. cildinde Bursalı Mehmed Tahir'in ilk olarak bahsettiği bu yazma eser, İkinci Cihan Savaşı'ndan önce Berlin'e gitmiş ve orada kaybolmuştur. Ancak Atsız 1936'da bu yazmayı bir kitapçıda görmüş ve Türklere ait bölümünü kopya etmişti. Atsız'ın verdiği notlara dayanarak Orhan Şaik Gökyay da 1938'de yayımlanan Dede Korkut kitabında eserden bahsetmiş ve Bayındır Han'la ilgili parçayı yayımlamıştır. İsmail Hami Danişmend de yine Atsız'ın verdiği notlara dayanarak eserden yararlanmıştır (Atsız 1961: 3-4). 1957'de Türk Kütüphaneciler Derneği Bülteni'nin VI. cildinin 1-2 sayısında yazdığı “İstanbul Kütüphanelerinde Tanınmamış Osmanlı Tarihleri" adlı makalesinde Atsız da eser hakkında öncekilerden "biraz daha fazla bilgi” vermiştir (Atsız 1961: 4). İşte bu ilk bilgi ve kayıtlardan sonra Atsız, 1936'da eliyle kopya ettiği nüshaya dayanarak eserin Türklerle ilgili bölümünü 1961'de yayımlamıştır. Metin, bir sayfada eski harflerle, karşı sayfada transkripsiyon alfabesiyle verilmiştir. Her ikisinde de yazmanın satır numaraları gösterilmiştir. Kitabın sonunda, gerek asıl metinde, gerek sayfa kenarlarındaki notlarda anlatılan olayların kronolojisi yer almakta, bundan sonra da hem eski harfli, hem yeni harfli (transkripsiyonlu) metnin (özel) isimler cetveli (dizini) verilmektedir. En sonda da bir şema hâlinde, “Tevârîh-i Cedîd-i Mir'ât-ı Cihân'a göre Akkoyunlu soykütüğü” bulunmaktadır. Eserin başında dokuz sayfalık bir inceleme vardır. 384 sayfalık kayıp yazmanın başındaki fihrist bölümü ile müellifin kaynaklarına ait bölümün de 1936'da Atsız tarafından kopya edilmiş olduğu anlaşılıyor. Çünkü Atsız bu bölümleri transkripsiyonlu olarak incelemesinde vermektedir. Yazma eser sekiz bölüm imiş, her bölüm "unvan" adını taşıyormuş, "yalnız 208-259 uncu sayfaları işgal eden üçüncü bölüm ‘tarih' olup öteki bölümler dinden ve dinî hurâfelerden" bahsediyormuş. Tarih bölümünün Türklere ait parçası ise yazmanın 235-259. sayfaları arasındaki 25 sayfalık kısım imiş (Atsız 1961: 3-4). Atsız'a göre yazmanın müellifi Osman 3. Murad zamanında yaşamıştır. Nereli olduğu kesin olarak bilinmemektedir, Yazmadan ilk bahseden Bursalı Mehmet Tahir, Osman'ın Bayburtlu olduğunu yazmıştı. Atsız, "Müellifin Bayburtlu olduğuna dair eserde bir kayıt yoksa da Osman herhalde o bölge halkından olacaktır." diyor ve buna dair bazı deliller veriyor (Atsız 1961: 5). Atsız'ın incelemesine göre eserin müellifi Osman orta derecede bir tarihçi bile değildir; bu da kaynaklarından anlaşılmaktadır. Atsız burada Osman'ın verdiği 22 kaynağı sıralıyor ve her birini Keşfüzzünun, Keşfüzzünun Zeyli, Osmanlı Müellifleri'nden tek tek kontrol ederek değerlendiriyor. Dede Korkut'tan ve Bayındır Han'dan bahsederken Osman'ın kullandığı Bahrü'l-Ensâb adlı kaynak üzerinde Atsız özel olarak duruyor. Çünkü böyle bir eser ne Keşfüzzünun'da ne zeylinde vardır. Yazmanın en önemli kısmı da zaten Dede Korkut Kitabı'nda geçen kahramanlardan bahseden bu kısımdır. Atsız'ın incelemesi yazmada geçen kağan arslan, esb-i bediv (bidevi at), bayandur gibi kelimelerin önemi ve özellikleri üzerinde duran satırlarla sona ermektedir.
96 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.