Gönderi

Hoca’nın bir boğası varmış, yedi köyün ineğine yetermiş. Hükümet, bir numune çiftliği yapmış, bu boğayı satın almış. Gözleri sürmeli, gerdanı katmerli, tüyleri pırıl-pırıl bir inek arz etmişler boğaya, başını çevirmiş. Ondan güzelini bulmuşlar, koklamış, beğenmemiş. Günler günü bu, böyle gitmiş. Hoca’ya baş-vurmuşlar, ne oldu bu boğaya demişler, yedi köye yeterdi, bir döl alamadık-gitti. Gülmüş Hoca, elbette demiş, öyle olacak; hükümet memuru oldu, bugün git, yarın gel diyor. Bu fıkranın, XIII. yüzyılda yaşayan müreffeh bir bey, yahut bir köy imamı Hoca’ya aîd olmasma imkan mı var? Demek ki halk, yüzyıllar boyunca Hoca’yla sarmaş-dolaş yaşıyor. O, halkın muhayyilesinde; halk, icab edince öz nefsine bile onun nüktesiyle çatıyor, onun diliyle sözler ediyor. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dediği gibi yakın zamanda bir gün Hoca, otobüse, dolmuşa da binecek, taksiye de binmek istiyecek mutlaka.
Sayfa 13 - ÖnsözKitabı okudu
·
91 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.