Bu sazdan üflenen nağmeler, sırrın ufûlevi vūsafâsı olan ehl-i vukuf füsünkârların bezediği o vâsî füseyfisāda raks ve vüsüb eden vüsemâ gibi birer üfkühe idiler. Ama füsûs ki, üflendikçe gönüllerdeki menhûs ufûnetin üfül olduğu, bu füyûz dolu, tabiî bir vūs ve vus'at taşıyan nefesler, hangi yusuf-ı kalbîden nasıl hâsıl olur diye sanki, fusûl-ı erbaa teessüf ediyordu. Üflenenler âdeta, Şems'in üfül ettiği ulka gönderilen canlardan ibaret bir demet vūfûd idiler.