Gönderi

...Ceyb-i Hümâyûn muhiti, benim oynadığım, günlerimi geçirdiğim yer olmuştu. Cuma selâmlığında, hemen sefirlerin toplandığı sedire koşardım. Sultan Hamid'in Arap, Arnavut muhafızlarının yeşilli kırmızılı üniformalarını, maiyet alayının sırmalı kıyafetlerini seyrederdim. Marşın havasına uyarak yürüyüşlerini, mızıkadaki muhteşem üniformaların mütemadi ve ahenkli bir renk ve hareket senfonisine hayran olurdum. Sultan Hamid'in kayınbiraderi Ahmed Şevket Bey, padişah camiden çıkar çıkmaz beni kaldırır omzunun üstüne oturtur, bana oradan alayı seyrettirirdi.Karşısında Plevne Kahramanı Osman Paşa, kendisi şahane burnu, iki tarafa bakıp geçen acayip gözleriyle bu muhteşem merasime hâkim olan şahsın, Türklerin son imparatoru olduğunu tabiî idrak edemezdik. Yıllar geçtikten sonra bu yıldızı sönük, harap bir vaziyette bulduğum saray'ın kapısı önünden geçerken, kapının önünde gözüme -belki beni çocukken görmüş olan ihtiyar ve gözleri yarı kör- kapıcı ilişti. Dünyada kim bilir ne kadar böyle şahane ihtişam ve merasim sahnesi olan başka saraylar da vardı. Onlar dahi kudret mefhumunu yanlış anladıkları müddetçe şekil ve isimleri ne olursa olsun, çöküp gitmeye mahkûmdur.Maziden ders almayanların akibeti budur...
·
28 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.