Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

Bazen şöyle olur: Bir yerden geçersiniz ilk kez, bir gülümsemeye tesadüf edersiniz ilk kez fakat ezelden tanıdıkmış gibi hissettirir. Hiç gitmediğiniz bir kentte dahi olur bu. Benzeteceğiniz yerler yahut insanlar da değillerdir üstelik. Fuat Sevimay, "Geçmişte bulunduğumuz bir yere, mahallemize, okulumuza, sokağımıza, evimize rast gelince tuhaf duygulara kapılıyoruz. Oysa bazen geleceğimizde yer tutacak yerleri arşınlıyoruz ama hiç farkında değiliz." Belki de farkındayız sevgili okur. Kim bilir? Var olun.
Fuat Sevimay
Fuat Sevimay
-
Aziz İle Nikola
Aziz İle Nikola
İthaki Yayınları, s.15-17 Az önce size tam da tarif edemediğim gözleri uzaklara dalar, sağ elini, avuç içi şöyle hafifçe açık hâlde yukarı kaldırır, buğulu bir tınıyla şiirini okurdu ama küçük bir sorun var ki ortada henüz şiir yok. Aziz keşke birkaç şiir yazsaydı veya daha güzeli, hazır yazılmışlardan, Turgut Uyar’dan veya Füruğ’dan olur, Orhan Veli’den, efendime söyleyeyim Gülten Akın’dan olur, birkaç tanesini ezberine alsaydı. “Şimdi bir de alt metin dediğimiz olay var ki Azizciğim...” Ya da durup durup, şurayı kaz burayı temizle diyen kazı başkanının, Havva Hanım’ın karşısında en uygun cümleleri kurup azıcık diklenebilse, güzel bir şey söylüyormuş gibi yapıp alttan alta lafını haşırt diye geçirse, isyanını şöyle lök lök dile dökse. Ah, isyanını dile getirebilse Aziz. Ah ulan ah! Tam da neye isyan ettiğini bilmeden, öf be yeter, diyebilse. Misal, kadın daha bu öğlen nasıl da yıktı akşamki yemeği Aziz’e. Kendi sanat tarihçisi ya arkeologlardan pek hazzetmiyor. Arkeolog bulmasa neyin tarihi oysa. Ha iyi olmasına iyi oldu, yoksa şimdi lojmanda tek başına dön dolaş mal gibi aynı tiktokları izleyecek, arada bir de Emel’in instagramdaki fotoğraflarına bakacaktı ama öyle emir verircesine, kadın hâliyle tepeden bakması falan da hoş değil arkadaş. Aziz’in de bir erkeklik gururu var. Aziz’in bir de erkeklik gururu var. Fark ettiniz mi farkı? Farkı diyorum, fark ettiniz mi? Bu arada Emel kimmiş? Ama Aziz’in sözleri hep boğazında düğümleniyor. El kadar çocukluğundan beri hep, sen bilmezsin, sen anlamazsın, sus konuşma, diye yetişmiş. Belki mesleğini de ona göre seçti yahut denk geldi. Ağzını açmadan gün boyu taşla toprakla uğraşacağı, bir kalıntıya rastladı mı sabırla sağını solunu temizleyeceği bir iş. İyidir arkeoloji, mesleğini seviyor da işte ne bileyim. “Demem o ki karakterin gerçek kimliğini aslında alt metinde görüyoruz. Mesleği şuymuş, işi gücü bilmem neymiş, tabii bunlar da önemli ama ne yapıp ne ettiği bir noktadan sonra detay. Aslolan alt metin.” Evet ya, arkeoloji gibi. Üstten bakıyorsun, ot bürümüş toprak. Az kazmaya başladın mı neler neler. Ay bak, Aziz edebiyatı hiç böyle düşünmemişti. Sözcükleri şak diye al, tak diye söyle, cümlenin altını kaz, oradan bir bulgu, bir sütun başı derken. “Kime göre neye göre. Yani görecelik kavramı.” Görümceli kavrama mı? Bu Arif Abinin de her lafı acayip. Aziz tam edebiyata azıcık ısınacakken tuhaf tuhaf anlamadığı laflar ediyor. Aman onu boş ver şimdi. Ne diyorduk? İşte baba ölünce Aziz’e, amcası Yahya sahip çıkmış. Nüfus kaydı da ha şimdi yaparız, az dur baharda yaparız, derken dört yıl sonraya kalmış. Çünkü amcasına göre devletin resmî işleri falan hep detay, hep teferruatmış. Aslolan Allah indindeki kaydımız ve amellerimizmiş. Devletten maaşı bir gün gecikse ortalığı yakar yıkardı, o ayrı. Neyse işte, bu sebeple kafa kâğıdına bakarsan Aziz otuz yaşında. Bizim Aziz önce, lise yıllarında, onca sene kapalı duran, baba yadigârı marangozhaneyi açmayı düşünmüş ama elini kolunu hızara kaptırmaktan korkup vazgeçmiş. Sonra üniversite giriş sınavında, biraz da imamlıktan kaytarmak için ve o bölüm denk gelince arkeolog olmuş. Allah’a inanıyor ama o kadar. Kimi camilerde dönen fırıldaktan, vıcık vıcık din siyasetinden, memleketteki bazı arkadaşlarının yobaz cahilliğinden, en çok da hutbede melek kesilen amcasının akşamları evde büründüğü gerçek hâllerinden yıllarca midesi bulandı. Yalan dünyada sahte cennetlerini yaşıyorlar. O ara Arif bir kez daha denize doğru, kıyıya bağlı nazlı nazlı salınan iki sandalın ötesine daldı. “Velhasıl edebiyat dediğin güzel hayal.” Ama sanki Aziz’e değil de kendi kendine bir şey hatırlatırmış gibi.
··
124 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.