Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

479 syf.
·
Puan vermedi
·
7 günde okudu
Bu zamana kadar Kurtuluş Savaşı’nı hep üst düzey komutanlardan veya siyasetçilerden okudum, öğrendim. Ama bu işin bir de halk tabanında nasıl yankılandığı, nasıl cevap bulduğu kısmı var… Dışardan bakınca kolay gibi görünen durum aslında hayli zor. 600 yıl hüküm sürmüş koskoca bir imparatorluk, yıkılacağını kim düşünebilir? Ne zorlu dönemlerden geçilmiş, hepsi de bir şekilde atlatılmış. Devlet daha imparatorluk olmamışken, Fetret Dönemi bile bir şekilde atlatılabilmiş. O dönemde yaşasam belki ben de şöyle derdim “koskoca Osmanlıyız ya, nereye çöküyoruz?”. İşler çığrından çıkmaya başladığında halkın aklı fazlasıyla karışık; 600 yıllık bir geleneğin peşinden gidip “Padişahım halleder” mi demeli yoksa, İstanbul’un hakkında vur emri çıkarttığı ordudan ayrılmış, devlet tarafından “tehlikeli” görülen birkaç askere mi güvenmeli? Bunların yanında bir de bazıları kendince at koşturmaya başlamış, farklı farklı, amacının ne olduğu belli olmayan çeteler türemiş. Bu millet düşmanla mı uğraşsın, içerdeki bazı Rum ve Ermeni “kardeşlerimizle” ve yaptıklarıyla mı uğraşsın, bu çetelerle mi uğraşsın? Yokluk ve sefalet de cabası.. Yani aslında dönemin panoraması şöyle bir hayal edildiğinde, taraf seçmek, arkasında durabilmek, birlik olabilmek hiç kolay değil. Bu durum da Karabekir Paşa’nın şu sözünü akla getiriyor. “Hava öyle puslu ki, şeytan bile Müslüman mintanıyla dolaşıyor.” Helal olsun ama, başarmış bizimkiler. Bahsettiğim tüm bu ikilemler, halkın yaşadığı gitgeller romanda çok güzel işlenmiş. Tarık Buğra’ya sevgiler. Karakterlerin hepsi mükemmel ötesi. Eşkıyasından tutalım cami hocasına, cami hocasından doktoruna kadar hepsine hak verdim okurken. Kendi argümanları çerçevesinde haksız çıkarabileceğim tek bir nokta bile yok. Kitap salt olay örgüsü şeklinde gitmiyor. Her karakterin kendi doğrusu, kendi yolu var. Onları da dinleyip, empati kurarak “aslında bu adamlar da haksız değil” diyebiliyoruz. Çerkez Ethem, Demirci Mehmet Efe gibi isimlerin haklılık veya haksızlıkları sürekli tartışılıyor. Ama bu isimleri de tarihte “kötü adam” olarak mimlemek doğru değil kanaatimce. Düşmanı yurttan atmak konusundaki emeklerine kimse bir şey diyemez. Düzenli orduya katılmak istememeleri de belki de dönemin şartlarına göre normal değerlendirilmeli. Belki siyaset, belki gururdu, bunun yorumunu üstadlara bırakıyorum. Romanda onların savunmalarını da okuyoruz, bu anlamda onlara da söz hakkı verilmiş. En sevdiğim karakterlerden biri de Reis Bey oldu. Herkes bir Reis Bey olabilse keşke.. Kitabın bir bölümünde şöyle bir alıntı geçiyor: ”Reis Bey, Salih’i her zamanki haliyle karşıladı. Sıcak, candan ve alçakgönüllü. Salih bir onun yanında yılışmazdı, kafasındaki büyük adam Reis Bey’de canlanıp ortaya çıkmış gibiydi. Son bir yıl içinde beğendiği birini görünce “Reis Bey’i andırıyor.” demeyi huy edinmişti.“ Ben de artık Çolak Salih gibi beğendiğim birini görünce “Reis Bey’i andırıyor” demeyi düşünüyorum. :) Velhasıl efendiler, Kurtuluş Savaşı’nı bu millet nasıl kazandı, küçücük köylerde insanlar neler yaptı, ne savaşlar verildi, nasıl birlik oldular… bu atmosferi solumak için okuyunuz.
Küçük Ağa
Küçük AğaTarık Buğra · İletişim Yayınları · 20159,9bin okunma
·
56 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.