Gönderi

Bizde 'hâl'leşen, hâlleşmesi gereken bir şeydir bilgi. Bu yüzden 'ilm-i hâl' diyoruz. Bu sebeple okumak ve dinlemek yetmez, dinleyerek ve okuyarak haberdar olunan mevzuları bizâtihî yaşamak gerekiyor. Efendimizin hadîs-i şerîfi sarihtir: "Siz bildiklerinizle amel edin, Allah size bilmediklerinizi öğretir." (Bu hadîs zâten bütün ehâdis-i Nebevî gibi Kur'ânî bir gerçeği anlatmaktadır: "ittekullah ve yualimü kümüllah -Allah'tan ittikâ edenlere Allah öğretir.) Öğrendiğimiz bilgiyi hayata taşımak esastır. Hayata taşındıkça o bilgi açılır, hakîkat olur. Meselâ, kitaplardaki yemek tarifleri ile yemek yapmak öğrenilmiş olabilir, ancak o yemekleri yapmadığımız sürece onları bilmiş olmayız. Kitap okuyarak yüzme öğrenilmez. İlle suya girilecek, çırpınılacak, belki biraz su yutulacak, ancak o zaman yüzme öğrenilir. İlim, ilmin gereğini yapmakla, ilmin kendisi olmakla kazanılır. Yoksa, yapılan şey ilim değil dedikodudur. Meselâ, edebiyat tarihiyle ilgili "Fuat Köprülü şöyle, Nihat Sami Banarlı böyle, Agâh Sırrı Levent öyle demiş..." demek insanı ilim adamı kılmaz.
·
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.