Evlerimiz –günlük
hayatlarımızın kapları– kalabalıktan taşarken, ruhlarımız eşyalarımız
arasında ikinci plana atılır. Yeni deneyimler için gereken zamana,
enerjiye ve alana sahip değilizdir. Sıkışmış ve engellenmiş hissederiz,
sanki bedenimizi esnetemez ve kendimizi ifade edemezmişiz gibi.
Minimalist olmak sahip olduklarımızın üstünde kontrol sahibi
yapar bizi. Alanımızı geri alır ve evlerimizin fonksiyonunu,
potansiyelini geri kazanırız. Evlerimizi, hayatlarımızın özü için açık,
havadar, boş kaplara dönüştürürüz. Kalabalığın diktatörlüğünden
bağımsızlığımızı ilan ederiz. Bu kesinlikle özgürleştiricidir!