Entelektüel sevgiye ulaşarak felsefi hikmetle tüm dinleri aşma
"Dışsal itaat" "içsel manevi faaliyetten" daha güçlüyse, demokrasilerimiz zayıflama tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Yurtaş eğitiminin hayati olduğunu hatırlatması bundandır. Bu eğitim genel bilgilerin öğrenilmesiyle sınırlı kalmamalı; birlikte yaşamayı, yurttaşlığı, kendini tanımayı ve akla başvuruyu kuvvetlendirmeyi de içermelidir. "İyice doldurulmuş" değil "olgunlaşmış" kafalar üretmeyi hedefleyen bir eğitimi savunan
Montaigne'in izinde, Spinoza, gerçekten de neyin kendileri için iyi olduğunu ayırt edebilme konusunda ne kadar başarılı olurlarsa -buna "kendine fayda" der-, bireylerin sorumlu yurttaşlar olarak başkalarına da o kadar faydalı olacaklarını bilir. Tüm Spinoza düşüncesi bu "Bir birey kendisiyle barışıksa başkalarıyla da barışık olacaktır" fikrine dayanır.
Spinoza gerçek devrimin bir iç devrim olduğunu ve dünyanın ancak önce kendini değiştirerek değiştirilebileceğini Gandhi'den üç yüzyıl evvel anlamıştı. Tam on beş yıl boyunca dünyanın ve insanlığın kanunlarını öğreten ama aynı zamanda hikmete ve nihai saadete doğru yol alabilmemiz için kendimizi değiştirme yönünde bir kılavuz olan büyük eseri Etika'yı bu sebeple yazdı.
Ayrıca din hakkında söyledikleri çok önemlidir:
Spinoza'nın Etika kitabında bahsettiği gibi, Tanrı'ya duyulacak, bizi hakiki ebedi saadetin kaynağı olan "entelektüel sevgiye" ulaştıracak olan felsefi hikmetle tüm dinleri aşmayı önerir.
Spinoza'ya göre, peygamberin işaretleri de ne türden bir peygamber olduğu da duyarlılığıyla, mizacıyla, fikirleriyle, kültürüyle bağlantılıdır. Örneğin peygamber sevinçli bir ruh haline sahipse, insanları sevindirebilecek olumlu olayları bildirecektir. Aksine, mizacı öfkeliyse tanrısal öfkenin sözcülüğünü üstlenecektir vb. Aynı şekilde, köyde yaşıyorsa vahyi kırsal imgelere dayanacak, sarayda yaşıyorsa Tanrı'yı etrafında tebaası olan bir kral gibi, askerse de orduların kumandanı olarak tahayyül edecektir. Hülasa, peygamber sözü hiçbir zaman lafzi anlamda alınmamalı, peygamberin muhayyilesine (hayal etme), ruh haline, fikirlerine ve hayat tarzına bağlı olmasından ötürü her durumda yorumlanmalı, bağlamla ilintilendirilmelidir.
Spinoza'yı modem tefsirin fikir babası sayabiliriz. Daha da önemlisi, o zamanlar soruşturmasını sağlıklı şekilde yürütmek için gereken tarihsel malzemelerden mahrum olmasına rağmen vardığı temel sonucu, yani Tevrat'ı yazanın Musa değil, kendisinden çok sonraki bir yazar olduğu gerçeğini tefsirler de doğrular. Bu yazar çok büyük ihtimalle, MÖ 459 yılında binlerce Yahudiyeli sürgünü Babil'den Kudüs'e getiren rahip ve katip Ezra'dır. Yahudi dinini canlandırmak için, sözlü gelenekler den ve bazı yazılı kaynaklardan yola çıkarak Tevrat'ı keleme almıştır. 17. yüzyılda böyle bir iddia ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar açısından tahamül edilebilir bir iddiaydı. Günümüzde alimlerin hemfikir olduğu bu konu inananların çok büyük kısmını artık rahatsız etmez. Sadece Ortodoks Yahudiler ile köktenci Hıristiyanlar, mantığa aykırı bir şekilde bunu reddetmekte ve Tevrat'ın kelimesi kelimesine Musa tarafından yazıldığını ve aşağı yukarı MÖ 12. yüzyıla dayandığını öne sürmeye devam etmektedir.
Bu bağlamda Spinoza çağını aşmış, modern demokrasi fikirlerini savunmuştur. Kimi düşünür ve yazarlara göre "ateist" , kimilerine göre "panteist" , kimilerine göreyse "panenteist" bir inanışa sahip olduğu da söylenir. Bu tartışmaların ötesinde felsefe bilimine en büyük katkısı, insanları özgür düşünmeye teşvikiyle insana insan olduğu için kıymetini bildirmesidir.