ben iki sedir ağacı düşman olsun birbirine görmedim hiç
ben görmedim bir söğüt gölgesini satsın yere hiç
karaağaç dallarını bedava bağışlar kargalara
nerede bir yaprak olsa benim coşkum açar orada
bir haşhaş çalısı beni varlığın akışında yıkamış
bir sineğin kanadı gibi bilirim seherin ağırlığını
bir saksı gibi yeşermenin müziğine kulak kesilirim
meyve dolu bir file gibi varmanın ateşi var bende
bir meyhane gibi sıkıntının sınırındayım
deniz kıyısındaki bir bina gibi kaygıyla bakarım
ebedi uzun keşişlemelere
istemediğin kadar güneş, istemediğin kadar aşılanma,
istemediğin kadar çoğalma.