Gönderi

Zamanın Birliği: Atsız tarihin içinde gezinen bir adamdır. Ruh Adam tarihi bir roman olmasa da tarihten kopamazdı. Günümüzde yaşayan Selim Pusat, iki bin yıl öncesinin Burkay'ıdır. Uygur masalındaki Burkay gibi, o da evli olduğu hâlde bir kızı severek günah işlemiştir. Tarih tekerrür etmiştir. Aslında zaman nedir ki? Atsız'a göre dün, bugün ve yarın, hepsi birdir. "Bu timsal altında toplananlar 'zaman'ı yapan üç an'ın bir olduğuna inanmışlardır. Gelecek olan günler bugünün gününe karıştıkça vardır. 'Bugün' dediğimiz her gün ise esasen 'dün'dür. Bir ip yumağı gibi dönen zamanın ucu geçmişte, bu geçmiş de Turfan'da, Hoçu'da, Orhun'dadır." Bu satırları Atsız, 1933 Ekim'inde çıkardığı Orhun dergisinin ilk sayısında yazmaktadır. Dün, bugün, yarın... Bu üç an da birdir, birbirine karışmıştır. Ruh Adam da öyle. Kâh geçmişte kâh gelecekte yaşamaktadır. 41 yıl önce Atsız Armağanı'nda şöyle yazmışım: "Şu gördüğün ne varsa birer küçük damladır, Bir denize akıyor hepsi yerli yerince, Bitiş gördüğün baştır, mezar beşiğe aştır, Ölü diriye eştir, düşün biraz derince." "Atsız'da zaman bir bütündür. Geçmiş, hal, gelecek diye parçalanamaz. O, şiirlerinde olduğu gibi romanlarında da yalnız bugün değil, màzide ve istikbalde de yaşar. Ruh Adam romanındaki Uygur hikâyesi Hun hükümdarı Mete zamanında yaşamış bir yüzbaşıyı, 10. asırda Uygurlar arasında yaşattığı gibi, Atsız'ın romanı da aynı yüzbaşıyı Selim Pusat (yazarın kendisi) olarak yaşatmaya devam ediyor. Atsız'ın hayat mâcerasına çok benzeyen ve bütün romanın 'mütekâsif ve sembolik bir hülâsası' diyebileceğimiz Uygur hikâyesindeki şu satırlar ebediyeti ifade ediyor: “Burkay! İyiliğe kemlik ettin. Tanrı seni bedbaht etsin. Kıyamete kadar dünyaya her gelişinde ruhun ızdırap içinde çalkansın...'... Hikâyeyi yorumlayan kadın hikâyeyi bugünkü dile nakleden romanın esas kahramanına 'sen Mete ordusunun hiç ihtiyarlamadan bugüne erişmiş bir subayısın' der. Hikâyeyi bugünkü dile nakleden, romanın esas kahramanı Selim değil, karısı Ayşe'dir. Hakikaten Yüzbaşı Selim Pusat Çamlı Koru'daki çam ağacının yanında dolaşmaya devam edecektir. Romanın sonundaki sahnede, Kız Lisesinin bahçesindeki üç genç kızın konuşması ile hikâyenin bitmediğini, Mete ordusundaki yüzbaşının yaşamaya devam edeceğini anlıyoruz. Atsız için mâziyi istikbâle bağlayan âdeta mücessem bağlar vardır. İnsanlar birbirlerine tutunmuş, mâziden istikbâle koşuyor gibidirler. 'Bozkurtların Ölümü'ndeki 'Romanın Hikâyesi' adlı girişte yazar, romanını anlatırken şu cümleleri kullanır: 'Bir roman ki, size 1300 yıl öncesini yaşatacak ve birbiri ardınca sahneye çıkan kahramanlar günümüze kadar gelecek.' Romanda Kıraç Ata'nın Yüzbaşı Bögü Alp'a söylediği şu sözler de bu devamlılığı ifade eder: 'Adınız unutulmayacak... Bin üç yüz yıllık ölümden sonra dirileceksiniz... Acunun batımına dek adınız gönüllerde kalacak.' Ve romanın sonunda Bögü Alp ölürken 'bin üç yüz yıl sonra...' diye mırıldanır." (Ercilasun 1976: CXXXIVCXXXVI). Konunun üzerinde bu kadar durmamın sebebi, "zamanın birliği kavramı" ile "tarih"in, Atsız'ın bütün eserlerinde ve yazılarında ne kadar önemli yer tuttuğunu anlatabilmektir. Ruh Adam gibi, esasen günümüzde geçen bir romanda dahi Atsız'ın kahramanı, tarihin derinliklerinden gelmekte ve bugünde yaşamaktadır. Ve bu kahraman Atsız'ın kendisidir. Elbette âşık olduğu genç kız da tarihin ve hatta efsanenin derinliklerinden gelmekte ve o da günümüzde yaşamaktadır. Güntülü, Uygur masalındaki AçığmaKün'ün ta kendisidir. Açığma kün, “açan güneş" demektir ve bu anlam da neredeyse Güntülü'nün anlamıyla örtüşmektedir; iki kelimede de "güneş" vardır ve romanda Ayşe Pusať'ın söylediği gibi Selim'i gün çarpmıştır. Veya Yek'in söylediği gibi Güntülü çarpmıştır. Üstelik Atsız'ın bir mektubunda belirttiği gibi “Güntülü ve Aydolu birer gerçektir ve gerçek isimleri de romandaki isimlerine yakındır." (Hacaloğlu 2013: 260). Aydolu, Yağmur Atsız'ın kitabının 176. sayfasından sonraki resimlerde görünen “Dünyâ Güzeli Aysen Abla" olmalıdır. Romandaki Işık Kızlar, Erenköy Kız Lisesi'nin öğrencileridir. "1940 sonları ve 50'lerde bilhassa yaz ayları ve ekseriyetle o efsânevî 'Erenköy Kız Lisesi' eski mezunlarından kalabalık bir grup, bâzen yirmiyi aşkın genç, alımlı, zekî, zarif ve şık genç kız evimizi doldururdu.” (Yağmur Atsız 2005: 177178).
·
89 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.