Gönderi

Ya Gerçek Kahramanlar? Ruh Adam romanının gerçek olan kahramanlarını Altan Deliorman göstermiş ve uzun uzun tanıtmıştır (2013: 209237). Selim Pusat, Atsız'ın kendisi, Ayşe Pusat da Atsız'ın eşi Bedriye Atsız'dır. Yalnız Ayşe Pusat edebiyat öğretmeni, Bedriye Atsız ise tarih öğretmenidir. Nitekim Atsız'ın edebiyat öğretmeni olmasına karşılık Selim Pusat subaydır. Ancak Atsız da Selim Pusat da tarihçi ve şairdir. Bedriye Atsız'ın Erenköy Kız Lisesi'ndeki okul arkadaşları ve öğrencileri de Ayşe Pusat ın arkadaşları ve öğrencileri olarak romana girmişlerdir. Şeytanı temsil eden, hatta doğrudan doğruya şeytanın kendisi olan Yek, Deliorman'ın yazdığı gibi Osman Reşer'dir. Asıl adı Oskar Rescher olan Osman Reşer bir Alman Yahudisidir ve oryantalisttir. Hitler'in baskısından kaçmış, Türkiye'ye gelmiş ve Müslüman olarak Osman Reşer adını almıştır. Darülfünün'da Arap edebiyatı müderrisliği yaparken Atsız'ın da hocası olmuştur. Osman Reşer romanda üç ayrı kişi olarak görünür: Yek, Osman Fişer ve Doktor Selim Key. Yek, Eski Uygur Türkçesi metinlerinde "şeytan” anlamında geçer. Bir hayal olarak Selim'in karşısına sık sık sık çıkan Yek, çirkin, aksak ve kamburumsu bir tip olarak tasvir edilir. Tarihî Evrak Komisyonu'nda işe başlayan Selim Pusat'ın iş yerinde çalışanlardan biri de Osman Fişer'dir. Atsız, "asıl adı Oskar iken Müslüman olunca" adını Osman'a çeviren bir Alman Yahudisi olduğunu romanda da belirtmiştir (s. 128). Osman Fişer, ikiz kardeşi olacak kadar Yek'e benzemektedir. Osman Reşer de gerçekten Atsız'ın çalıştığı Süleymaniye Kütüphanesi'nde sık sık çalışmaktadır. Kütüphanede kendisini gören Deliorman onu şöyle tasvir etmektedir: "Osman Reşer gerçekten 'Yek' tipinde tasvir edilen gibiydi. Çirkin ve zayıftı. Kamburumsuydu. Kılık kıyafetine özen göstermezdi.” (Deliorman 2013: 218). Doktor Selim Key de tıpkı Yek'e benzemektedir. Selim hastalandığı zaman doktor kılığında gelmiş ve hastalığa aşk teşhisini koymuştur (s. 172178). Key, Yek sözünün tersidir ve onun da Eski Uygur Türkçesinde bir anlamı vardır: "İyi". Prenses Leyla Mutlak, Vahideddin'in torunu olan Prenses Hanzade'dir. Esasen romanda da Leylâ Mutlak'ın asıl adının Leylâ Hanzade olduğu belirtilmiştir (s. 147). Ancak roman kahramanı Hanzade, Vahideddin'in torunu olarak değil, Kanuni tarafından boğdurulan Şehzade Mustafa'nın on birinci kuşaktan torunu olarak gösterilmiştir (s. 149). Atsız'ın Osmanlı hanedanına özel bir ilgisi vardı. Hatta bu konuvardıl bir de kitap yazmıştı "Atsız'ın tâ 1952'den îtibâren en az öbürü kadar (kayıp Türk TarihiABE) önem verdiği, bu uğurda düzinelerce Hânedân mensubu ile kim bilir kaç yüz kere mülakatlar yapıp notlar aldığı bir başka eser hazırlığı vardır ki buna dâir notlar da ölümüyle beraber sırra kadem basmışdır: 'Osmanlioğulları'nın Saray Hayâtı' yâhut başka bir serlevhayla ‘Osmanoğulları'nın Mahrem Hayatı"" (Yağmur Atsız 2005: 214). İkinci Abdülhamid'in eşi Müşfika Kadınefendi ve kızı Ayşe Sultan ile Atsız'ın çok yakın görüştüğünü yine Yağmur Atsız'ın kitabından öğreniyoruz: "Onlar bizim Maltepe'deki harabhâneye gelirdi biz de onların Yıldız / Beşiktaş Serencebey Yokuşu 55 numaradaki konağına giderdik." (2005: 212). Hatta ikisinin Atsız ailesine imzaladıkları bir resimleri de Yağmur Atsız'ın kitabında yer almaktadır. Bu bilgilere göre Atsız'ın, Vahideddin'in kızının kızı olan ve güzelliğiyle şöhret bulan Hanzade Sultan'ı da tanıdığını kesin olarak söyleyebilir, onunla mülakat yaptığını da düşünebiliriz. Romanda ikinci doktor olarak görünen Cezmi Oğuz, Atsız'ın Askerî Tıbbiye'den beri arkadaşı olan Doktor Cezmi Türk'tür. 1950'de Demokrat Parti milletvekili olan, 1952'de Remzi Oğuz Arıkla birlikte bu partiden ayrılarak Türkiye Köylü Partisi'ni kuran Cezmi Türk'ü 19501erin ikinci yarısında ben de bir iki defa görmüştüm. O tarihlerde Cezmi Türk partinin genel sekreteriydi ve Genel Başkan Tahsin Demiray'la birlikte partinin İzmir kongresi için gelirlerdi. Kongreye gidip ikisini de dinlediğimi çok iyi hatırlıyorum. 1963'te Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne öğrenci olarak kaydolup Süleymaniye Kütüphanesi'nde Atsız'ı ziyaret ettiğim zaman birkaç defa onun "Cezmi'nin kızı Emek, İzzet'in kızı Bilge de sizin sınıfta" dediği de hatırımdadır. Bunu, Atsız ile Cezmi Türk arasındaki samimiyeti anlatmak için kaydediyorum. Romanda da Cezmi Oğuz askerî doktordur ve Selim Pusat la “aynı birlikte bulunup arkadaş olmuşlardır." (s. 181). Altan Deliorman'ın bahsetmediği Kurmay Yarbay Tahsin de elbette gerçektir ve Atsız'ın yakın arkadaşı Tahsin Demiray'dır. Selim'in eski arkadaşlarından Kurmay Yarbay Tahsin, Neşriyat Şubesi'ndedir ve Selim'i Tarihi Evrak Komisyonu'na memur olarak o almıştır (s. 125126). 1944 hadiselerinden sonra işsiz kalan Atsız da 19471949 yıllarında eski arkadaşı Tahsin Demiray'ın Türkiye Yayınevi'nde çalışmıştır. Maamafih, Kurmay Yarbay Tahsin'in, Tahsin Banguoğlu olduğu da akla gelebilir. Atsız'ın üniversiteden sınıf arkadaşı olan Banguoğlu 1940'ların sonunda Millî Eğitim Bakanlığı yapmış ve Atsız, onun tarafından tekrar öğretmenliğe, fiilen Sülaymaniye Kütüphanesi'ne tayin edilmiştir. Doktor Cezmi Oğuz'la Selim Pusat konuşmaktadırlar. Söz aşkın felsefesine, aşkın tarifine gelmiştir. Cezmi Oğuz şöyle der: "Kesilmiş bir koyunun kasap dükkânındaki manzarası hoşa gitmez, hatta bazılarına iğrenç görünür. Fakat usta bir aşçının elinde nefis bir et yemeği olduğu zaman, dükkândaki manzarasına bakamayanlar bile onu iştahla yer. Aşk da böyledir..." (s. 183) Burada Doktor Hasan Ferit Cansever'e atıf yapıldığı açıktır. Vejeteryan olan Cansever'in 1944 zindanlarında arkadaşlarını etten vazgeçirmek için kasaptaki manzaranın iğrençliğinden bahsettiğini 1944 Türkçüleri sık sık anlatırlar.
94 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.