Gönderi

Gerçekçiliğin kısa bir tanımını yapmak güç, ama en önemli özelliklerini şöyle belirtebiliriz belki: 1. Konu olarak çağdaş toplumun her günkü alelâde yaşamı işleniyordu. Romantiklerin günlük gerçeklerden uzakidealleştirilmiş konularının aksine, gerçekçi bir yazar, çağdaş toplumu konu ediniyordu kendisine ve bunu elindengeldiğince kendi gözlemlerine dayanarak yansıtıyordu. Masalvari olan, uzak diyarların çekiciliğinden medet uman, allegoriye, sembolizme başvuran bir akım değildi bu. 2. Eğer yazar gerçekliği yansıtacaksa bunu bütün yönleriyle yansıtmalıdır, bir kısmına gözünü kapamak olmaz; anlatılması yakışık almaz sayılan çirkin, iğrenç ve ayıp addedilen şeyler de sanata sokulabilmelidir. 3. On dokuzuncu yüzyıl gerçekçilerinin gözünde 'gerçeklik' denen şeyin bir özelliği de, o devrin bilim görüşündenalınmıştı: Fizik dünyasında bir determinizm olduğu gibi insanlar dünyasında da her şeyin bir nedeni vardırbunlarıbilmek toplumsal yasaları bilmek demektir. Olaylar rastlantılarla, mucizelerle açıklanamaz; psikolojik ve sosyal kanunlarla açıklanabilir. 4. Böyle bir gerçekliği yansıtacak olan yazarın tutumununda laboratuvarda deney yapan bir bilim adamınınki kadartarafsız olması gerekmez mi? Topluma bakan yazardan beklenen şey, gözlemlerinin sonucunu olduğu gibi anlatmaktır.Gercek durumu bütün çıplaklığı ile okuyucunun gözününönüne sermeli yazar. Zola ve Flaubert'in de üzerinde israrla durduğu bu tarafsızlık, gerçekçi romanda yöntem anlavışının önemli bir öğesidir. Olaylara dışarıdan bakarak onları olduğu gibi yansıtacak yazarın kendi görüşlerine yer voktur eserde.
·
71 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.