Gönderi

ATSIZ'DA TURAN TURANCILIK: Türkçülüğün ikinci kanadı Turancılıktır. Irkçılık, Türkçülüğün "iç davası", Turancılık ise "dış davası"dır. Atsız'a göre Turancılık "Türk Birliği"dir. Daha 1934 yılında yazdığı "Yirminci Asırda Türk Meselesi” başlıklı yazının birincisi "Türk Birliği" adını taşır. Ona göre millî ülkünün ilk maddesi "Bütün Türkler Birleşecektir." cümlesidir. Milletlerin ülkülerini üç merhaleye ayıran Atsız'a göre birinci merhale bağımsızlık, ikinci merhale bağımsız olmayan kardeşlerin kurtarılmasıdır. Türkiye'deki Türkler bağımsız olduklarına göre önlerinde duran ilk ülkü, esir kardeşlerini kurtarmak ve böylece Türk birliğini sağlamaktır. Turancılık konusundaki ilk yazılarından biri olan "Türk Birliği" yazısında Atsız o zamanki Türklerin nüfusunu da yaklaşık olarak verir. 1934 yılında Türkiye de dâhil dünyadaki Türkler en aşağı hesapla 35.600.000, en yukarı hesapla 47.160.000'dir. Atsız, sayıların abartılmasının doğru olmadığını düşünür. "Büyük milli meselelerde kuvvetleri lâyıkıyla tartmak, bilhassa kendi gücünü olduğundan fazla görmemek icap eder." Atsız'a göre sayıları abartmanın başka sakıncası da vardır: "Biz hakikaten, bazılarının dediği gibi, 90 milyonluk bir milletsek ve buna rağmen büyük bir kısmımız esirse, bu bizim istikbalimiz için ümit verici değil, ümit kırıcı bir şeydir. Çünkü bu kadar kalabalık olduktan sonra yabancıların esaretine düşmek bizim de Çinli ve Hintli gibi aşağılık bir millet olduğumuzu gösterir ki, göğüs kabartacak değil, yüz kızartacak bir keyfiyettir. Onun için hakikati olduğu gibi söylemekten çekinmemeliyiz.” (Orhun 8, 23 Haziran 1934: 142). Daha Atsız Mecmua'daki imzasız bir yazısıyla Atsız, esir Türklerin kurtarılmaşını Türk gençliğine bir ülkü olarak gösterir. Bir Avrasya haritasının altında yer alan “Kurtulmamış Türkeli” başlıklı yazı şu cümle‐ lerle başlar: "Türk genci! Yukarki harita taslağına bak. Karaya boyanmış yerler senin kurtulmamış kardeşlerinin yaşadığı yerleri gösteriyor. Yalnız bu kara taslağa bakmak bile vazifenin ne kadar büyük, ne kadar güç, ne kadar ağır olduğunu sana anlatsın. Daha dün denecek kadar yakın olan zamanlarda bir bayrak altında, bir ordu halinde yaşamış olan ve kanı, dili, ananesi bir olan kardeşlerin 'birlik' uranı olan 'Büyük Türkçülük'e dudak büküp de bütün insanları birleştirmek isteyenlere gül! Ve kurtulmamış Türkelinden önce yabancıları düşünenleri öz düşmanın say!" (Atsız Mecmua 17, 25 Eylül 1932: 172-173). Aynı harita Orhun dergisinin 7. (25 Mayıs 1934) ve 8. (23 Haziran 1934) sayılarının kapaklarında da bulunmaktadır. Turancılığın anlatıldığı “Türk Birliği" makalesi de 8. sayının ilk makalesidir. Türk milliyetçiliği tarihinde Turancılık ile Anadoluculuk tartışması sıkça yapılmıştır. Bir Turancı olan ve ömrü boyunca Turancılığı savunan Atsız, "makul Anadoluculuğa" çok fazla itiraz etmez. Hatta "makul Anadoluculuğun" önderleri olan Mükrimin Halil ile Remzi Oğuz Arık, onun samimi arkadaşlarıdır. Fakat Nurettin Topçu'nun Anadoluculuğunu makul bulmaz ve 1956'da Ocak gazetesinde yayımladığı “Bir Felsefe Öğretmeninin Yanlışları” yazısında ona şiddetle itiraz eder: "Bütün Türklerin dayanağı ve bel kemiği olan Anadolu Türklerini her şeyden önce düşünmek, onları kalkındırmak anlamında olan makul Anadoluculuğun yanında, bir de, Anadolu dışındaki Türkleri defterden silmek, hattâ onlara düşmanlık gütmek gibi yıkıcı bir Anadoluculuk vardır ki son zamanlarda genişlemek istidadını gösteren bu sözde ülkü'nün bayraktarı felsefe öğretmeni Nurettin Topçu'dur." "Bu felsefe öğretmenine göre sünnî Müslümanlardan mürekkep bir 'Anadolu milleti' vardır. Millî tarihi 1071 Malazgirt zaferiyle başlayan bu milletin en büyük düşmanları, insan topluluğu olarak şiîlerle Türkistanlılar; fikir olarak da Turancılıktır." (Orkun 23, 25 Aralık 1963: 14). Aynı yazıda Atsız, mevcut gerçekliğin de farkındadır: “Turancılığın gerçekleşmesi için şartlar hazır değildir. Semerkand'a gitmek için atlarımızı mahmuzlayacak durumda değiliz. Fakat bütün bunlar, fikri hazırlık yapmaktan bizi alıkoyamaz. Zamanı gelince de şüphesiz, Semerkand son merhale olmayacaktır." (s. 16). İleriki yıllarda Topçu tarzındaki Anadoluculuk düşüncelerini açıklayan Ali Fuat Başgil'e karşı da Atsız şiddetli yazılar yazacaktır. Orkun dergisinin Şubat 1962 tarihli ilk sayısında Atsız tarafından kaleme alınan ve "Ankara'da Türkçülerden bir grup tarafından etraflıca düşünülerek esasları tasvip edilen" bir "temel program" yazısı yayımlanır. 2 Mart 1962 tarihli Millî Yol dergisinde de yayımlanan “Türk Milletine Çağırı” başlıklı bu yazıda Turancılık'la218 ilgili bölüm, bir parti programı üslubu ile yazılmıştır: "Devlet sahibi Türkler olarak siyasî sınırlarımız dışında kalan Türklere karşı ilgisiz kalamayız. En küçük, güçsüz ve yeni devletlerin bile sınır dışı soydaşlarına karşı ilgisi varken... tarihin en büyük imparatorluklarımı kurup birçok milleti idare etmiş bir toplum olarak, siyasi sınırlarımız dışındaki Türkleri düşünmek vazifesinden asla geri kalamayız." "İmzamızı attığımız Birleşmiş Milletler Anayasasına dayanarak, siyasî sınırlarımız dışındaki Türklerin de bağımsız olmak ve yabancı hâkimiyetinden kurtulmak dâvalarını desteklemek hem milli borcumuz, hem de insanlık vazifemizdir. Henüz yamyamlık devresini bile bütün bütün atlatmamış olan toplumların devlet kurma hakkı tanınırken, medenî ve üstün kabiliyetli millet olan Türklerin, şurada burada tutsak hayatı sürmelerini kabul edemeyiz. İyi çalışan ve şuurlu ellerde bulunan bir Türk hariciyesinin, bu hakkı bütün dünyaya tanıtacağından eminiz." (Millî Yol 6, 2 Mart 1962: 14). İlk sayısı 15 Ocak 1964'te çıkan ve Atsız'ın ölümüne kadar her ay yayımlanan Ötüken dergisindeki birçok yazısında Atsız Turancılık konusunu işler. Yazılardan bir kısmının başlığında dahi "Turan" kelimesi bulunur: "Turancıyız!.. Ne Olacak?" (Ötüken 30, 25 Haziran 1966), "Turancılık Romantik Bir Hayal Değildir” (Ötüken 51, Mart 1968), “Turancılık ve Faruk Güventürk" (Ötüken 54, Haziran 1968), “Turan” (Ötüken 102, Haziran 1972), “Turancılık” (Ötüken 114, Haziran 1973). Atsız'a göre “Turan, Türklerin yaşadığı bütün topraklardır.” (Ötüken 136, Nisan 1975: 3). "Turancıyız!... Ne Olacak?” başlıklı yazıda Turan ülkelerini sayar: "İkide bir yüzümüze çarpılan büyük günahlarımızdan biri de Turancılıktır. Turancıyız, ne olacak? Tarihî vatanımız olan bütün tutsak ülkeleri elbette kurtaracağız. Görevimiz bu değil mi? Böyle büyük bir ülküye bağlanmayıp da hayvanî bir rahavetle zevk içinde mi yaşayacağız? Cahil yazar istiyorsa öyle yapsın. Biz iki Türkistan'ı da, Azerbaycanlar'ı da, Kafkasya'yı da, İdil-Ural boylarını da, Kırım'ı da kurtarmak için şuurumuz işledikçe, ayakta durabilecek gücümüz kaldıkça çalışacağız. O kadar da değil... Batı Trakya'yı, Kıbrıs'ı ve Adaları da alacağız... Kerkük ve Bayır-Bucak da bizim olacak..." "Turancılık" başlıklı yazıda Turancılığın sadece Türklerle ilgili bulunduğu, "akraba milletler"i içine almadığı belirtilmiştir: 218 Yazıda Turancılık terimi geçmez; konu, "sınırlarımız dışındaki Türkler" ifadesiyle anlatılır. "Zaman zaman, Türklerle akraba milletleri de içine alan bir sistern halinde düşünülmekle beraber bugün 'Turancılık' deyince Türkiye'de anlaşılan şey, tarihî mirasları da dahil olduğu halde bütün Türkleri tek devlet halinde birleştirmek ülküsüdür.” (Ötüken 114, Haziran 1973: 3). Burada geçen "akraba milletler" terimiyle, Kazak, Kırgız, Uygur vb. Türk boyları kastedilmez; çünkü Atsız'a göre onlar akraba değil, doğrudan doğruya Türktürler. Akraba milletler ise Moğol, Macar, Fin gibi Altay ve Ural milletleridir. Daha eski Türkçülerden bazılarında, özellikle Mehmet Emin Yurdakul'un Turancılık anlayışında Altay ve Ural milletleri de bulunduğu için Atsız, "bugün... Türkiye'de anlaşılan” Turancılığın onları kapsamadığını belirtmek ihtiyacını duymuştur. Atsız Turancılığı sadece Türkleri içine alan bir ülkü olarak düşünmekle birlikte Moğol ve Macar gibi milletlere de sempatiyle bakar. Macar İmre Toth'un yazılarına Ötüken'de sık sık yer vermesinden bunu anlamak mümkündür. ( Örnek olarak "Prof. İmre Toth ile Bir Konuşma” başlıklı yazıyı 54, Haziran 1968: 6). Atsız'ın Turancılık anlayışında, nihai hedefin siyasi olduğunu, yani "bütün Türkleri tek devlet halinde birleştirmek" olduğunu da belirtmeliyiz. “1923-1973 Türkiye Ansiklopedisi”ndeki “Turancılık ve Türkçülük" maddesinde yer alan yanlışları belirtmek maksadıyla yazdığı bir yazıda şöyle der: “Türkçü olarak Türkçülük ile Turancılık kelimelerinin ne mânâya geldiğini birkaç defa açıkladığımız halde görülüyor ki maksadımızı anlatamamışız. 'Türkçülük' Türk ülküsü, yani Türklerin her alanda her milletten üstün olması düşüncesi; 'Turancılık' ise Türkçülüğün siyasî amacı, yani yer yüzündeki bütün Türklerin, geçmişte olduğu gibi, tek devlet halinde birleşmesidir." (Ötüken 136, Nisan 1975). Evet, Turancılık, Türkçülüğün “siyasî amacı"dır. Bu vurgu, Turancılığın sadece, dışarıdaki Türklerle kültürel birlik kurmak olmadığını anlatmak içindir. Atsız, bu noktayı da net olarak belirtir: "Turancılığı, bütün Türkleri yalnız kültür alanında birleştirmek diye anlamak boş ve yanlıştır. Sosyal bir kanundur ki kültür birliği ancak siyasî birlik sonunda doğar. Türk'e düşman milletlerin hâkimiyetindeki Türkleri kültürde birleştirmeye imkân var mı? Yabancı millet buna izin verir mi? Sovyetler Birliği'nde alfabesi ayrılmış, yerli lehçesi edebî dil haline getirilmiş Kazak, Kırgız, Özbek, Türkmen, Tatar ve Başkurt'u hangi kuvvetle, verebiliriz (Ötüken hangi metotla tek kültür içinde bizimle birleştirebilirsin?" (Ötüken 114, Haziran 1973). Atsız'ın bu satırları 1973 yılında yazdığını unutmamak gerekir. O dönemin siyasi şartlarında kültür birliğini sağlamanın imkânsız olduğu açıktır. Bugün şartlar değişmiştir ve siyasi birlik olmadan da kültür birliği için çalışmalar yapılmaktadır. Ancak siyasi şartlar ne olursa olsun, Atsız'ın Turancılık düşüncesinin, kültür birliği ile sınırlı olmadığı, siyasi birliği, yani "tek devlet”i hedeflediği muhakkaktır. Atsız "tek devlet”i hedeflemektedir ama bazılarının iddia ettiği gibi bu, Türkiye'yi tehlikeye atacak bir macera değildir. Hedef bellidir, ancak hesaplı olmalıdır: "Eski yurtları ve soyumuzun koparılmış parçalarını kurtarmak için, savaş da dahil, her şeyi göze mi alacağız? Elbette göze alacağız. Şüphesiz zamanı kollamak, hesapları iyi yapmak şartı ile..." (Ötüken 114, Haziran 1973: 4). Özellikle 1960'lardaki sosyalistler, Turancılığı karalamak için at üzerine binmiş börklü ve sadaklı karikatürler yapmaktaydılar. Bu karikatürlerle ve yazdıkları yazılarla toplumda, Turancılığın, ata binip Sovyetler'e saldırmak şeklinde gülünç fakat tehlikeli bir macera olduğu algısını yaratmak istiyorlardı. Atsız "Sosyalizm Maskaralığı” başlıklı yazısında bunlara karşı şöyle diyor: "Masa başı sosyalistleri yalnız iktisadî bilgileriyle Türk toplumunun bütün dertleri üzerinde tavsiyeler yürütmekten çekinmiyorlar. Milli kültür ve tarih alanındaki cehaletleri onları basmakalıp sözlere sürüklüyor. Irkçılık, Altay'dan atılan bilmem nereye varan oklarla övünmek demekmiş. Bu sözü söylemiş bir Türkçü var mıdır, bilmiyorum. Yahut bir şiirde sembol olarak böyle bir şey yazılmış mıdır, görmedim. Yazılmış olsa bile genç bir Türkçünün böyle bir şey söylemiş olmasından ne çıkar?” (Ötüken 5, 15 Mayıs 1964: 6). Aynı yazıda Atsız bu tür iddiaları "gülünç ve budalaca” diye niteler: "1) Bu sosyalistler, Rusya'nın aleyhinde hiçbir şey söylemez ve yazmazlar. Aksine Rusya'yı övmek için, Yahudi muştası kabilinden, gizli ve dolambaçlı yollar ararlar. "2) Rusya'nın ve komünizmin düşmanı olan herkese, her topluluğa, her düşünce ve ülküye düşmandırlar. Bunlar aleyhinde en nàmerdane iftiralardan, yalanlardan çekinmezler. Bu yüzden Türkçülere düşmanlık güderler. Türkçülerin iktidara geçince çadırlara çıkıp ata binerek Rusya'ya saldıracağı gibi gülünç ve budalaca yazıları ciddiyetle yazarlar." "5) Bütün Türklerin birleşmesi gibi kutlu ve insani bir düşünceyi, Rusya'nın aleyhinde olacağı için, faşizm diye damgalamaya çalışırlar." (Ötüken 5, 15 Mayıs 1964: 5). 1973'te yazdığı "Unutmayacağız” başlıklı yazıda da Atsız, Turancılığın, Türkiye'yi tehlikeye atmak olmadığını belirtir: "Biz, boş hayaller ardında değiliz. Geçmişte gerçek olan şeylerin yeniden gerçek olmasını istiyoruz. Hastalıklardan korunmuş, nüfusu çoğalmış, ahlâkı yükselmiş, sanayii ilerlemiş bir Türkiye istiyoruz. Sınır dışındaki soydaşlarımızı kurtarmak yollarını arıyoruz. Onları kurtarırken Türkiye'yi batırmak gayretlisi değiliz. Bize bu budalaca isnadı yapanlar, kendilerinkinden üstün akıl bulunmadığını sanan zavallılardır." (Ötüken 110, Şubat 1973: 3) Atsız Türkçülük ve Turancılığı âdeta mistik bir inanç gibi benimsemiş olmakla birlikte gerçekçi bir bilim ve fikir adamıdır. Onun ülküsü, Türk milleti ve bu milletin bir kısmının tutsak olduğu gerçekliğine dayanır. Geleceğe dönük, uzun vadeli, kan ve can vergisi isteyen, zamanın şartlarını dikkate almayı ve iyi hesap yapmayı gerektiren, fakat aynı zamanda millete enerji ve heyecan veren Turancılık ülküsünü bu gerçeklik üzerine kurar. Orhan Seyfi Orhon'a hitaben yazdığı “Turancılık Romantik Bir Hayal Değildir” başlıklı yazıya şu cümlelerle başlar: "Türk milletinin ülküsü olan Turancılığı, herkesin dilediği şekilde anlattığı, bunu bir türlü romantizm diye gösterdiği göze çarpmaktadır. Millî ülkülerde onun şiir yönü olan bir romantizm bulunmakla beraber ülkü, aslında gerçeklere dayanan, açık ve kesin amaçları olan bir duygular ve düşünceler sistemidir." Orhon'un "milliyetçilikte bir Türk emperyalizmi halinde ‘Turancılik' yoktur" cümlesine karşı Atsız şunları söyler: "Bir kere Turancılıkla emperyalizmi karıştırmak büyük bir yanlıştır. Emperyalizm bir milletin başka milletleri hükmü altına alması demektir. O halde, Türklerin birleşmesi demek olan Turancılık neden Türk emperyalizmi oluyor? Bugünkü Türk topluluklarından birinin silâh kuvvetiyle öteki Türkleri yabancılardan kurtararak tek devlet halinde birleştirmesi emperyalizm midir? Dünyadaki bütün milletler, yabancı devlet hakimiyetinde kalan soydaşlarını kendileriyle birleştirmek için silâhlı veya silâhsız savaşlar yaparlar. Bunun adı emperyalizm değildir, irredantizmdir ki makbul bir davranıştır." Hemen hemen bütün Türkçüler ve tabii Atsız, Turancılığı savunurken, "bugünkü Türkiye'nin bazı parçaları dışarıda kalsaydı onları da unutacak mıydık?" tezini sık sık işlerler. Atsız'ın Orhon'a hitaben yazdığı yazıda bu görüş de dile getirilir: "Sevr barışını kabule mecbur kalsaydık da Trakya ve İzmir'i Yunanhlara bıraksaydık, elli yıl sonra oraları kurtarmak için yapacağımız mücadele bir emperyalist savaş mı olacaktı? 100.000 Türk'ün yaşadığı Kıbrıs için savaşı göze alan Türk milleti elbette günün birinde kırk milyon Türk'ün yaşadığı yerleri kurtarmak için de silâha sarılacaktır." (Ötüken 51, Mart 1968: 3). Aynı görüşü bir başka yazısında Atsız şöyle dile getirir: "Turancılık, bağımsız Türklerin devleti olan Türkiye sınırları dışındaki Türkleri kurtarmak demek olduğuna göre önce Hatay'ın kurtarılması, sonra Kıbrıs'ın yarısına el atılması Turancılık değil de nedir? Kıbrıs'taki 100.000 Türk için savaşan Türkiye, şartlar hazır olduğu zaman neden milyonlarca öteki Türkler için çarpışmasın?" (Ötüken 136, Nisan 1975). "Şartlar hazır olduğu zaman". Elbette Turancılıktan bahsettiği her yazısında Atsız bunu terkrarlayacak değildir. Ancak son derece tabii olan bu görüşe ara sıra yer vermek zorunda kalması, Turancılığın sık sık maceracılık olarak suçlanmasından dolayıdır. Bu suçlamalara karşı “Turancılık” başlıklı yazısında Atsız, "macera" kavramının olumlu tarafını da ele alarak şöyle cevap verir: onu ele alalım:" "Turancılığın macera olduğu hakkındaki düşünce, Birinci Cihan Savaşında Enver Paşa'nın Kafkas cephesindeki hareketlerinin başarısızlık ve büyük kayıplarla sona ermesinden çıkmıştır. Bir çiçekle bahar gelmediği gibi bir başarısızlıkla bir düşüncenin yanlışlığına hükmetmek de sağlam bir mantığın eseri sayılamaz. Enver Paşa'nın cesur bir asker, fakat ehliyetsiz bir kumandan olduğu artık herkesçe bilinmektedir. Bundan başka Enver Paşa'yı saf bir Turancı saymak da yanlıştır. İttihatçılar hem Turancı, hem de İslâm birlikçisi idiler. Hem Kafkasya'yı, hem de Mısır'ı almak istiyorlardı. Bundan başka zamansız Kafkas taarruzu Turancılık düşüncesiyle değil, müttefikimiz Almanlar üzerindeki yükü hafifletmek amacıyla yapılmıştı." "Önce, Turancılık bir macera mıdır, "Maceracılığa gelince, bu kelime üzerinde iyi ve ciddî düşünmek lâzımdır. Her maceracılık bir hata olmadığı gibi, her ihtiyat da tedbirli bir davranış değildir. İnsanlığın tarihi siyaset, askerlik ve ilim alanındaki maceralarla doludur. Kristof Kolomb'un batıya giderek Hindistan'a varmak istemesi bir macera idi. Bir sal ile Atlantiği geçmek de öyledir. Kendi yakın tarihimize bakarsak Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkması da bir maceradır. Birçoklarının buna katılmayışı yurtsever olmayışlarından değil, başarı ihtimali görmemelerindendi. Fakat o, iyi hesap yapmasını bildiği için, başkalarının Türkiye'yi batıracak bir macera diye muhalefet ettikleri teşebbüsünü parlak bir şekilde bitirdi. Demek ki "iyi hesap yapılırsa" macera sanılan bir hareket de başarıya ulaşabilir. Atsız, başarıyla sonuçlanmış başka örnekler de verdikten sonra yazısına devam eder: "Tehlikesiz yaşamak isteyenler intihar etsin. Hayat ve kâinat tehlikelerle doludur. Tehlike fertler için de, milletler için de, topraklar için de vardır. Korkunç bir deprem birkaç saatte, Anadolu'yu suların altına gömebilir. Dünyaya yakın geçen bir kuyruklu yıldızın boğucu gazları birkaç milleti birden yok edebilir..." "Bütün bu ihtimaller var diye uyuşuk uyuşuk oturup yalnız fabrika kurmak, futbol maçlarını seyrederek bağırmak, defile ve güzellik musabakaları yapmak, üniversitelerde bir takım bayağıların eserlerini tahlil etmekle mi vakit geçireceğiz? Bunlarla millet yaşamaz. Millet bir hayvan sürüsü değildir. Millet millî bir hedef ister. Ancak o hedefi gördüğü zaman sürü olmaktan çıkıp insanlaşır, bencil olmaktan kurtulup fedakârlaşır." Ve Turancılık... Haktır, görevdir, adaleti yerine getirmektir, kutlu bir hedeftir, asil bir büyüklük düşüncesidir. Aynı yazıya devam ediyor Atsız: "Bizim için en kutlu hedef Turancılıktır. Eskiden nasıl bir idiysek yine birleşeceğiz diye kendisini bir ülküye adamaktan daha kutlu ne olabilir? Bütün Türkleri birleştirmek hakkımız ve görevimizdir. Bizden zorla koparılanı zorla geri almak adaleti yerine getirmektir. Turancılık bir büyüklük düşüncesidir. Büyüklük düşüncesi asil bir düşüncedir.” (Ötüken 114, Haziran 1973: 3-4). Turancılık ülküsünün uzak ve nihai bir hedef olduğunu, kan ve can vergisi istediğini, şartları hesap etmek şartıyla, gerektiğinde silaha da sarılarak Türk birliğini sağlamanın bir görev olduğunu, “Kızıl Elma” olarak da ifade edilen Türk ülküsünün kutlu bir dilek olduğunu, kutlu dileklerin milletlere ruh ve heyecan verdiğini Atsız hemen hemen bütün yazılarında, şiirlerinde, romanlarında işler. Turancılığı onun hayatının her safhasında görmek mümkündür. Denilebilir ki Atsız Turan ülküsü için dünyaya gelmiş, ömrünü bu ülkünün anlatılması ve yayılması için harcamıştır. Şartlar uygun olmadığı zaman elbette boş durulacak değildir. Her vasıta ile Turan fikri işlenmeli ve bu ülkünün yayılmasına çalışılmalıdır. Atsız bütün ömrünce bunu yapmıştır. Turan fikrinin işlenmesi demek sadece bunun bir ülkü olarak anlatılması demek değildir. İnsanlar, tutsak Türkler hakkında sürekli olarak bilgilendirilmeli, onlar için yapılabilecek bir şeyler varsa yapılmalı, onların sıkıntı ve meseleleri insanlara, dünyaya ve ilgililere duyurulmalıdır. Atsız, ilk çıkardığı dergi olan Atsız Mecmua'dan itibaren bütün dergilerinde bunu yapmıştır. Tutsak Türklerle ilgili yazıları, haberleri, çıkardığı dergilere koyar; kendisi de bu konularla ilgili yazılar yazar. On bir yıl boyunca bizzat meşgul olarak yayımladığı Ötüken dergisindeki birkaç yazısının başlığını vermek bu konuda yeteri kadar aydınlatıcı olacaktır: "800 Kazak Türkü" (sayı 3, 16 Mart 1964), "Kızılay Görevini Yapmadi" [Taşkent'teki deprem hakkında] (sayı 30, 25 Haziran 1966), "72 Kazak Ailesinin Bitmeyen Çilesi" (sayı 30, 25 Haziran 1966), "İran Türkleri” (sayı 73, Ocak 1970), "Yunanistan Türkleri" (sayı 76, Nisan 1970), "Alaş" [1917'de Türkistan'da kurulan Alaş Orda hükümeti hakkında Hasan Oraltay tarafından yazılan kitabın tanıtılması] (sayı 118, Ekim 1973), "Kıbrıs Konusu" (sayı 129, Eylül 1974), "27 Nisan 1920" [Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Kızıl Ordu tarafından işgal edilmesi hakkında] (sayı 136, Nisan 1975).
·
196 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.