Gönderi

Dalkavuklar Gecesi'nde Şahıs Kadrosu: Dalkavuklar Gecesi'nde olaylar M. Ö. 14. yüzyılda, Hitit başkenti Hattuşaş'ta geçer. Eserin ana kahramanlarından biri, bugünkü tarih literatüründe I. Şuppiluliuma olarak geçen kral Subbiluliyuma'dır. Eserde zaman ve mekân konusunda ayrıntılar yoktur. Romanda kralın zamaro belirtilmemektedir; fakat Şuppiluliuma'nın ne zaman yaşadığı zaten bilinir. Mekân olarak sarayın bahçesi, mahzeni ve bir de Kâhin Şilka'nın yaşadığı "Hattuşaş'ın kıyısındaki kulübe" zikredilir, fakat bu mekânlar hakkında hiçbir ayrıntı yoktur. Sarayın bahçesinde törenler yapılır. Mahzende de zehir zannedilen şarap fıçıları vardır. Dalkavuklar Gecesi'nin asıl özelliği, zengin ve renkli bir şahıs kadrosuna sahip olmasıdır. Arka arkaya romana giren şahıslar sanki bir geçit töreni yapmaktadırlar: Kral Subbiluliyuma, Başkumandan Tutaşil, Kâhin Şilka, bilgin İkeznini, Filozof İlânasam, Cüce İrdas, Başhekim Ziza, kralın gözdesi Yamzu, Hantilyas, ikinci hekim Pilga, vezir Nidiba, rahip İduskam, yaver Sabba, doktor Teşen... Subbiluliyuma, Hitit kralıdır. Çevresi dalkavuklarla doludur. Diğer kahramanların özellikleri belirtildiği hâlde kralın özellikleri ayrıca belirtilmez. Ancak okuyucular, hareketleri ve tutumuyla onun karakteri hakkında fikir edinirler. Başlangıçta nötr, hatta olumlu bir kişilikle romanda görünür. Dalkavuklardan birinin "çokluğun sözü azlığın sözünden doğrudur" demesine karşı olumlu kahraman İkeznini'nin "Senin sözün doğru olsa buradaki bu salak herifler çok oldukları için kıral hazretlerinden kuvvetli olmak gerekir. Her şeyin iyisi, özü azdır." cevabını vermesi (s. 3940) üzerine kralın kızarak veya dalkavuklara gülmesini tutamadığı için kurultaydan çıkması olumlu bir davranış olarak değerlendirilmelidir. Ancak sayfalar ilerledikçe kral, çok içki içen ve ülke işlerini içki sofrasında gören bir kişilik olarak belirir. Başkumandan Tutaşil, romanın olumlu kahramanıdır. “Kısa boyu, gür ve kıvırcık sakalları, kalın gövdesiyle Tutaşil su katılmamış bir Hatti"dir. "Çok eski, yüce bir aileden" gelmektedir. "Yorulmak bilmez", "sert bir adam"dır. "Kral uygunsuz bir iş yaptığı zaman bunu kendisine ancak Tutaşil" söyleyebilir. "Hatti ülkesindeki herkesin soyunu sopunu, geçmişini bilir, ona göre değer biçer." (s. 13, 25). Olumlu kahramanlardan biri de Kâhin Şilka'dır. "Falcılık, kahinlik" etmediği ve yıldızlara bakmadığı hâlde "halk onu yine kähin diye" bilir. "Hattuşaş'ın kıyısındaki kulübesinde oturur, tarlasının verimi ile" yaşar. "Pek garip tabiatlı"dır, "kimseyle konuşmaz". Açık konuşan, fakat nezaket bilmeyen birisidir. Kimseyi sevmediği gibi herkesten de igrenen bir tiptir (s. 43). Romanın olumlu kahramanlarından biri de bilgin İkeznini'dir. "Çok okumuş, çok şey öğrenmiş, ciddî, uysal, kendi hâlinde bir kimse"dir. "Asur ve Frikya dillerini kendi dili kadar bilir; Mısır, Lidya dillerini konuşur; Amurru, Hurri, Kaska dillerinden de anlardı. Bütün bu ülkeleri gezmiş, oralardaki kıral kütüphanelerini görmüş, levhaların hepsini okumuştur. "Bir okuduğu şey bir daha aklından çıkmaz”. (s. 32). Filozof İlânasam, kalın kaşları gözlerini örten biridir. "Bu kalın kaş larla, bu sevimsiz ve yalan dolancı yüzü ile hiç de bir Hatti'ye" benzememektedir. "Büyük babası Asur'dan gelmiş”tir. “Keyfine düşkün, tembel bir adam"dır, "fakat kendisini satmasını bilir.” Kendisinden başka kimseyi düşünmeyen, hain bir adamdır. Ünlü bir filozof olup şiirler de yazmaktadır (s. 21), Cüce İrdas, cüce boylu, şişman göbekli, “gülünç bir yaratık”tır. Gençliğinde tavuk çalan, yılışık bir kişi iken sonradan zenginleşmiş, ona buna methiyeler yazarak da ün kazanmıştır. Ağzını kapayarak kurumlu bir şekilde yürüyen, herkese gözdağı vermek için kaşlarını çatan bir tiptir (s. 25). Başhekim Ziza, gözleri uzaktan görmeyen, yalancı ve korkak bir adamdır. Anası bir Hint Çingenesi'dir (s. 2829). Yamzu, kralın gözdesidir. "Yuvarlak yüzü, uzun saçları, ayı balığı gibi şişman gövdesi” olan bir "Hattuşaş güzeli”dir (s. 32). Hantilyas, "sarayın esrarengiz kadını”dır. “Yıllardan beri sarayda olduğu hâlde ne yaptığı, kimin nesi olduğu belli değil”dir. Birçok kimsenin adını bilmediği, “gülmez yüzlü kadın" diye andığı birisidir. Yüz, göz ve saçlarının görünüşünden yabancı Pilga, Başhekim Ziza'nın kardeşidir, sarayın ikinci hekimidir. “Kendisini bir kahraman ve dev"sanan ve sarhoşken krala kafa tutmaya kalkışan biridir (s. 41, 52). olduğu anlaşılmaktadır (s. 14). Nidiba, vezirlerden biridir. “Bir dağ köyünden getirildiği için pek kaba saba bir adam"dır. “Her söze dili dönmez". "Saray teşrifatını değil, alelade nezaket kaidelerini bile" bilmeyen bir adamdır (s. 49). Rahip İduskam, kovucu, dalkavuk, "yapmacık bir öfke" ile konuşan bir kişidir (s. 53, 64). Sabba, kralın yaveridir. "Kırala pek sadık"tır; "çünkü bir dilencinin oğlu olduğu hâlde kıral onu alıp yaver yapmış, çiftlikler verip zengin etmiş"tir (s. 44). Teşen, "Ziza vezir olduğu için onun yerine başhekimliğe getirilen" bir doktordur. Kralın içki içmemesine çalışan bir kimsedir (s. 6061). Bu kişilerden kral, başkumandan, Kâhin Şilka ve Hantilyas hariç diğerlerinin isimlerini ters çevirince, birçoğu aynen, bazıları küçük ses değişmeleriyle, bilinen isimler çıkar. Bunlar Atatürk döneminde yaşamiş olan insanlardır. Atsız, bunların romandaki özellik ve karakterlerini, gerçek karakter ve davranışlardan esinlenerek belirlemiştir. Bilgin İkeznini, Zeki Velidi Togan'dır. Adın ilk iki hecesi, tersten Zeki okunmaktadır. İkeznini, Zeki Velidi gibi çok dil bilen, çok okumuş, çok gezmiş biridir. Zeki Velidi'nin 1932'de yapılan Birinci Türk Tarih Kongresinde tarih tezine itirazı, romandaki “Kurultay" bölümünde "tilsimli su" için herkesten farklı görüş ileri sürmesi şeklinde anlatılmıştır. Filozof İlânasam, Hasan Âli Yücel'dir. İsim ters çevrilince bir ses değişikliği ile Hasan Âli çıkmaktadır. Atsız, "Hasan" yerine "masan" sözünü koyarak belki de “mason” izlenimi vermek istemiştir. İlânasam'ın da Hasan Âli gibi gözlerini örten kaşları vardır. İlânasam filozof olduğu gibi Hasan Âli de Felsefe Bölümü mezunudur. Cüce İrdas, bir ara milletvekilliği de yapmış bulunan, gazeteci ve romancı Sadri Etem Ertem'dir. Nergishan Tekin, Nihal Atsız kitabında, romandaki kahramanlarla gerçek hayattaki karşılıklarının listesini verir (Tekin 2015: 245). Listede hem İrdas'ın hem de iduskam'ın Sadri Maksudi Arsal olarak gösterilmesi doğru değildir.. Atsız'ın daha 1932 yılında kalem kavgasına giriştiği bir isimdir. 15 Ağustos 1932 tarihli Atsız Mecmua'da (16. sayı) “Sadri Etem Bey'e Cevap” başlıklı yazısının sonlarında Atsız, “İstiklâl mahkemesinde bir kadın gibi ağlamadınız mı?” diye sorar (s. 88). Cüce İrdas da kral tarafından, zehirli sandığı içkiyi içmeye zorlanınca ağlamaya başlar (s. 28). Başhekim Ziza, Şevket Aziz Kansu'dur. Türk Tarih Kurumu üyesi olan Şevket Aziz Kansu da romandaki Ziza gibi doktordur. Şevket Aziz ayn zamanda bir antropoloji uzmanıdır ve kafatası, boy ölçümlerinin yapıldığı yıllarda başrollerdedir. Ziza da aynı şekilde insanların kafalarını gözden geçirmekte, boylarını ölçmektedir (s. 35). 1951'de Orkun dergisinde yayımlanan "19441945 Irkçılık Turancılık Davası” tefrikasında (27. sayı) anlatıldığına göre Atsız Türkiyat Enstitüsünde asistan iken Şevket Aziz'in antropoloji derslerini takip etmektedir. Atsız'ın bir itirazı üzerine aralarında çok şiddetli bir tartışma olmuştur. Kralın gözdesi Yamzu, Afet İnan'dır. Yamzu, Afet İnan'ın babası İsmail Hakkı Uzmay'ın soyadının ters çevrilmiş biçimidir. İkinci hekim Pilga, Reşit Galip'tir. Reşit Galip, Birinci Türk Tarih Kongresinde Zeki Velidi'ye hakaret ettiği için Atsız'ın, arkadaşlarıyla birlikte protesto telgrafı çektiği TTK Genel Sekretri'dir. Az sonra bakan olunca Atsız'ı asistanlıktan attırmıştır. Reşit Galip de romandaki Pilga gibi doktordur. Atatürk'ün kendisini sofradan kovması üzerine Reşit Galip'in "burası milletin sofrasıdır” diyerek itiraz etmesi meşhurdur. Hadise hemen hemen aynen romanda da yer alır. Vezir Nidiba, 19341935 yıllarında Maarif Vekili olan Abidin Özmen'dir. Kaba saba oluşu ve kolu yoğurt kabına değince Atatürk'ün “zarar yok, cacık oldu" deyişi meşhurdur. Bu rivayet romanda da aynen geçmektedir. Rahip İduskam, Sadri Maksudi Arsal'dır. Romanda fazla yer almayan rahibin adını ters çevirince Maksudi çıkmaktadır. Sabba, Atatürk'ün yaveri Cevat Abbas'tır. Romanda da Sabba, kralin yaveridir. Teşen, Atatürk'ün özel doktoru olan Prof. Neşet Ömer İrdelp’tir. Romanda da da Teşen, başhekim olarak kralın sağlığıyla ilgilenmektedir. Sabahattin Ali de romanda Cüce İrdas'ın yeğeni Nittahabas olarak geçer. Cüce İrdas, yeğeninin askerlikten alınarak saray bahçesinde görevlendirilmesi için kraldan ricada bulunmuştur. Kâhin Şilka'nın Atsız olduğu muhakkaktır. Her ne kadar Şilka adınin, Nihâl Atsız adıyla bir ses benzerliği yoksa da Şilka'nın üç yaşındaki oğlu Murya'nın, Yağmur adıyla ilişkisi açıktır. Şilka'nın romandaki rolü de Atsız'ın muhalif kimliğiyle örtüşmektedir. Olumlu kahramanlardan Tutaşil'in de Fevzi Çakmak olduğunu tahmin edebiliriz. Tutaşil, Hattilerin başkumandanıdır; Fevzi Çakmak da Atatürk devrinin Genel Kurmay Başkanı. Tutaşil'in özellikleri de Fevzi Çakmak ile örtüşmektedir. Romanda Kâhin Şilka, Tutaşil'in ise karışması sayesinde beraat eder. Atsız'ın, Millî Eğitim Bakanlığı okul larında görev yapması engellendiği zaman, Millî Savunma Bakanlığıma bağlı bir okulda öğretmenlik bulmasıyla romandaki olay arasında ilişki kurabiliriz. Kral Subbiluliyuma'nın gerçek hayatta kim olduğu konusundaki genel kanaat Atatürk olduğudur. Gerçekten de romanda yer alan bazı olaylar, Atatürk ile onun çevresinde yer almış bulunan bazı kişiler arasındaki olaylara benzemektedir. Ancak Subbiluliyuma'nın doğrudan doğruya Atatürk olduğunu söylemek doğru değildir. Romandaki isimlerin hemen hemen tamamı, gerçek hayattaki kişilerin adlarının ters çevrilmesiyle oluşturulmuştur. Subbiluliyuma kelimesinin ters çevrilmesiyle, ne kadar ses değişikliği yapılırsa yapılsın, bilinen bir isim çıkmaz. Ayrıca romanın başındaki kutlama, Subbiluliyuma'nın bir oğlu olduğu için yapılır. Atatürk'ün oğlu olmadığı ise malumdur. Atsız, kralın adı ve oğlu ile bir farklılık yaratarak, onu Atatürk imajından uzaklaştırmaya çalışmıştır. Dalkavuklar Gecesi, Atatürk dönemindeki dalkavuklukların hicvedilmesi için yazılmış bir romandır. Atsız, dalkavuk olarak gördüğü kimseleri, adlarını değiştirerek ve Hititler devrinde yaşamış gibi göstererek romana almış ve hicvetmiştir. Böyle bir roman kurgusu için bir kralın bulunması şarttır. Dalkavukların üstünde bir kurmaca kişi olacaktır ki dalkavuklar, dalkavukluklarını yapabilsinler. Bu kurmaca kişilik için de Hititler döneminin ünlü kralı Subbiluliyuma uygun bulunmuştur. Atsız da kralın Atatürk olmadığını söyler: 1944'teki sorgulamalarda "Efendim bu kitap zannolunduğu gibi Atatürk için yazılmış değildir. Tamamen dalkavukları hiciv için yazılmıştır. Kabul edersiniz ki öyle olsa saklamaya lüzum görmem. Her şeyi açıkça konuşuyorum. O eserde benimle geçmişi olan bazı kimseler vardır. Mesela Sadri Ertem gibi. Orada ne kral Şubbiluliyuma Atatürk, ne de Tutaşil İsmet İnönü'dür... Yalnız içinde geçen bazı vak'alar olmuş vak'alardır. Sonra şurasını da sırası gelmişken söyleyim ki bu kitabı İsmet İnönü okumuş ve beğenmiştir ve toplatılmasına engel olmuştur." (Sançar 2018: 417). Bu satırlar Nejdet Sançar'ın duruşmalar sırasında günü gününe tuttuğu notlardandır. Öğrencilerim tarafından yeni yazıya aktarılan notlar, tarafımdan defalarca kontrol edilmiştir. Bu küçük hiciv romanında Atsız kendisiyle de alay edebilmektedir. Atsız'ı temsil eden Kâhin Şilka'yı anlatırken şöyle yazar: "Karısına çok defa kadınların kötülüğü, şeytanların kulu oluşları üzerinde söz söyler, düşüncesini ispat etmek üzere şöyle derdi." "Düşünsene! Kadın denilen yaratık bu kadar kötü olmasaydı, o kadınların birinden bir cüce İrdas doğar mıydı? Kadın kötü değilse, kralın gözdesi Yamzu'ya ne diyeceksin? Kim bilir nasıl bozuk bir süt emmiş ol malı ki, İlânasam bu kadar fena olmuştur. Velhasıl çok berbattırlar. Bu kadar kötü olan insanların yaşamasında ne fayda var? Kadınların arasında senden başka iyisi yoktur. Senden başka bütün kadınları kesmeli!..." Oğlu Murya'ya öğüt verirken de ayn şeyi söyler: "Senden başka herkesi kesmeli..." (s. 4344). Romanda kendisini temsil eden kimseye böyle saçma sapan şeyler söyletmesi, açık bir şekilde Atsız'ın kendisiyle alay etmesidir. Ayrıca bu satırlar eserde, abartı üslubunun kullanıldığını da göstermektedir.
·
113 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.