Gönderi

DALKAVUKLAR GECESİ'nde Olay Örgüsü Olaylar Hatti kralı Subbiluliyuma zamanında geçer. Kralın bir oğlu olduğu için sarayda şölen vardır. Herkes yiyip içmekte, eğlenmektedir. Başkumandan Tutaşil bir karışıklık olmaması için adamlarıyla birlikte etrafı kolaçan etmektedir. Vakit gece yarısına yaklaşmıştır. Tutaşil, ilerdeki ağaçlıkta birini görür. Bu, yüzü hiç gülmediği için "gülmez yüzlü kadın” diye anılan Hantilyas'tır. Başkumandan Tutaşil'in “Kalabalığa karışıp eğlensene...” sözlerine karşı “Eğlenip ne olacak? Ölsem daha iyi" der. Tutaşil de alaylı bir sesle, ölmek istiyorsa mahzendeki fıçılarda bulunan zehirden içmesini söyler. Tan yeri ağarmak üzeredir. Frikya elçisinin kabulü sırasında bir kahkaha sesi duyulur. Bu, Hantilyas'tır. Herkes gibi kral da, hiç gülmeyen bu kadının kahkaha atmasına şaşırmıştır. Hantilyas krala yaklaşır ve "Oğlun doğdu diye seni yalnız diriler mi kutlulasın? İşte bak, ben bir ölü olduğum halde seni kutlulamağa geldim." der. Tutaşil'in sözleri üzerine Hantilyas mahzene gitmiş ve fıçılardaki zehirden içmiştir. Kendini ölü kabul etmektedir. Aslında mahzendeki fıçılarda 500 yıl önce Lidya'dan Kral Murşil'e gönderilen şarap bulunmaktadır. Fakat hiç kimse bunu bilmemekte, fıçılarda zehir olduğunu sanmaktadır. Kral meraklanarak mahzene gider. Birkaç esire şarabı içirir. Ölmedikleri gibi onlar da gülmeye başlar. Kral etrafındakilere bu zehirden içip ölmüş kimse var mıdır, diye sorar. Hayır, derler. O zaman kral, bunun boş bir rivayet olduğundan şüphelenir. Kendisi de içer ve çakırkeyif olur. Filozof İlânasam krala bir şiir yazdığı için evinden çıkmamıştır. Kralın çağırması üzerine saraya gider. Kral, önündeki çanaklarda bulunan kızıl suyu göstererek bunların ne olduğunu sorar. İlânasam “boya” cevabını verir. Hâlbuki on yıl önce bunların zehir olduğunu söylemiştir. Kral bunu hatırlatınca "Bunlar zehirdir. Fakat boya olarak kullanılır.”diyerek lafı çevirir. Kralın içme teklifi üzerine içerse kral hazretleri için başladığı şiirin yarım kalacağını söyler. Sonra da yarım şiirini okumaya başlar. Kral onu susturur ve kızıl sudan içenlere bir şey olmadığını anlatır. "Seni bu suyun ne olduğunu bize anlatman için çağırdım. Hattuşaşın bilginlerine, şairlerine de haber yolladım. Düşünüp bunun ne olduğunu açığa çıkaracaksınız." der. (s. 24) 188 Kralın huzuruna bu defa İrdas girer. İrdas, cüce boylu, şişman bir şairdir. Kral ona da kızıl suyun ne olduğunu sorar. Cüce İrdas, "kıralların ve kıraliçelerin yıkanmalarına mahsus tılsımlı bir su" cevabını verir. Yer ve gök Tanrısı Arinna'nın da gözyaşlarının karıştığı bir su. Sonra da Arinna için yazmış olduğu bir şiiri okumaya başlar. Kral sözünü keser ve sudan bir tas içmesini söyler. İrdas bayılır. Kral huzuruna çağrılan üçüncü kişi Başhekim Ziza'dır. Onun cevabı da farklıdır: “Bunlar sağlık Tanrısı Kamruşepaş'ın kanlı göz yaşlarıdır. Bütün hastalıklara iyi gelir." Kral Subbiluliyuma bir kurultay toplamaya karar verir. Kızıl suyun ne olduğunun anlaşılması için Hatti'nin ve diğer ülkelerin bilginleri çağrılacaktır. Üç ay sonra kurultay toplanır. Kral konuşma yapar ve kızıl suyun ne olduğunu bulmalarını ister. "Bunun Tanrılardan atalarıma yadigâr edilmiş bir su olduğunu ispat ederseniz sizi mükâfatlandıracağım." der (s. 33). Konuşanların hepsi farklı delillerle kralın görüşünü ispat etmeye çalışır. Sadece İkeznini aynı görüşte değildir. İkeznini birçok dil bilen, birçok ülkeyi gezerek kral kütüphanelerini görmüş ve yazılı levhaların hepsini okumuş bulunan ciddi bir bilgindir. Teşrifata aldırmadan gerçeği söyler. Tılsımlı su dedikleri, şarap denilen bir içkidir. Fıçılardaki içki, 400 yıl önce Lidyalılar tarafından gönderilen üzümlerden yapılmıştır. İkeznini konuştukça itiraz sesleri yükselir. Sonunda İkeznini'yi vatan hainliği ile suçlayıp döverler. Levhalarını alıp parçalarlar. İkeznini, "Bu levhaları yazmak için on dört yıl bütün dünyayı dolaşmıştım. Şimdi yeniden yazmak için on dört yıl daha dolaşacağım." der ve Hattuşaş'ı terk eder (s. 41). Kurultay, kızıl suyun kral Subbiluliyuma için hazırlanmış bir iksir olduğuna karar verir. Bilginler de büyük para ödülleri alıp dağılırlar. Tılsımlı suya şarap demek yasaklanır. Fakat kısa zamanda şarap kelimesi halk arasında yayılır. Herkes, hatta saraydakiler bile bu sudan şarap diye bahseder. Şarap adının yayılmasının en mühim sebeplerinden biri Kâhin Şilka'dır. Hattuşaş'ın kıyısındaki bir kulübede oturan Şilka, insan içine pek girmeyen dik sözlü biridir. Üç yaşındaki oğlu Murya'ya da şarap kelimesini öğretir. Şilka'nın oğlu Murya kapının önünde oturmakta ve elma yemektedir. O sırada kralın yaverlerinden Sabba da oradan geçmektedir. Murya önce "elma", sonra da "şarap" diye bağırır. Şilka hapse atılır ve yargılanır. Şilka sert ve mantıklı bir savunma yapar. Başkumandan Tutaşıl de savunmayı dinlemiştir. Hâkimin kulağına bir şeyler söyler ve Şilka beraat eder. Birkaç gün sonra da kralın buyrultusuyla “şarap” demenin artık yasak olmadığı bildirilir. Kral Subbiluliyuma şaraba alışmıştır. Geceleri vezirleriyle birlikte şarap içmektedir. Devlet işleri içki masasında konuşulmaktadır. Kral vezirleriyle alay etmekte, sarhoş olup kızınca onlara hakaretler yağdırmaktadır. Kralın gözdesi Yamzu'nun da davetliler arasında olduğu bir gece İlânasam ile Ziza onun için yazdıkları türküleri söylerler. Yamzu ise krala cilveler yaparak kraliçe olmak istedeğini söylemektedir. Başkumandan Tutaşil içki içmemekte ve akşam sofralarına da katılmamaktadır. Masadakiler onu çekiştirdikleri sırada Tutaşil gelir ve Kaskaların sınırı aşıp Hattileri öldürmeye başladıkları haberini getirir. Hatti ordusu Tutaşil'in kumandasında Kaskalarla savaşa gider. Sefere çıkmadan önce halkın, kral ve kraliçenin önünde geçit resmi yapar. Savaş arabaları, piyadeler ve atlılar. En arkada da 60 muhafızıyla Tutaşil. Muhafızlar, kralın önünden geçerken bir türkü söylerler. Türküde Tutaşil övülmekte, kralın adı geçmemektedir. Kâhin Şilka da geçit resmini seyredenler arasındadır. Savaş arabaları, piyade ve süvari kumandanları hakkındaki eleştirilerini karısına ve oğlu Murya'ya söyler. Üç ay sonra ordu seferden döner. Kaskalar yenilmiş, fakat Hatti ordusu da perişan olmuştur. 7.000 kişilik ordu ancak 100 kişiyle dönebilmiştir. Tutaşil durumu krala arz eder. Daha savaşa giderken birçok kişi ordudan kaçmıştır. Piyade ve süvari kumandanları da savaş sırasında kaçmışlardır. Halk zafer sevinci içindedir. Tutaşil ve muhafızları için tezahürat yapmakta ve dualar etmektedirler. Sarayın önüne gelip kralın şerefine de "yaşa" diye bağırmaktadırlar. Halktan birisi bağırarak kraldan bir kahramanlar gecesi düzenlemesini ister. Halk da ona katılır. Kahramanlar gecesi üç gün sonra kutlanır. Fakat kralın çevresindeki dalkavuklar, Tutaşil'in başarısız olduğunu, zaten muhafızlarının da kralın adını anmadan onu öven türküler söylediğini anlatarak kralı aldatmışlar, kral da Tutaşil'i azletmiştir. Saray bahçesi şölen yerine dönmüştür. Hattuşaş'ın 10.000 kişilik nüfusunun neredeyse tamamı oradadır. Yenilip içilmekte, muzika takımının çaldığı havalar eşliğinde eğlenilmektedir. Her kahraman şerefine kadeh kaldırılmakta, tezahürat yapılmaktadır. Kral şerefine, vezirler şerefine, Yamzu şerefine, hatta Hantilyas şerefine. Tutaşil unutulmuştur bile. Onun yerine başkumandan yapılan piyade kumandanı alkışlanmaktadır. Vezirler, kralın çevresini almış, dalkavukluk etmekte, onun hakaretlerini iltifat saymaktadırlar. Gece bitmiş, gün ağarmıştır. Vezirler sarayın bahçesinden geçerek evlerine döneceklerdir. Bahçe sarhoşlarla doludur. Bazı sarhoşların uygunsuz hareketlerine sinirlenirler ve onları ikaz etmeye çalışırlar; “bu gecenin kahramanlar gecesi olduğunu unutuyorsunuz" derler. Sarhoşlardan birinin cevabı acıdır: "Hangi kahramanlar gecesi? Kahramanlar öldüler. Bu gece dalkavuklar gecesidir." Kâhin Şilka konuşulanları duymuştur. Yanında bulunan arkadaşına "Şu sarhoş, beriki herifleri paçavraya çevirdi" der. Arkadaşı cevap verir: "Yanlış söyledin. Paçavraları tersine çevirdi!..." (s. 74).
34 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.