Gönderi

DEVLET UĞRUNA KENDİNİ FEDA EDEN KAHRAMAN: URUNGU (BOZKURTLAR DİRİLİYOR) Olay Örgüsü İncelemeye geçmeden önce yine uzunca bir özet verelim. Kür Şad ihtilali, Çin Kağanı Tay-tsung'u korku ve endişeye kaptırmıştır. Ne yapılacağını görüşmek üzere nazırlarını sarayda toplar. Çeşitli fikirler ileri sürülür. Sonunda Gök Türklerin Çin'den çıkarılıp yurtlarına gönderilmesine karar verilir. Başlarında da, Gök Türkler tarafından sevilmeyen Sırba Kağan olacaktır. İhtilalin üzerinden 40 yıl geçmiş, 679 yılına gelinmiştir. Bozkırda dört çadırlık küçük bir Gök Türk obası vardır. Çadırlardan her biri, Kür Şad ve arkadaşlarının oğullarına aittir: Urungu, Örpen, Börü ve Kızıl. Kür Şad'ın eşi ölüm döşeğindedir. Diğer çadırlarda oturanlar ona kımız bulmak için gitmişlerdir. Kür Şad'ın oğlu Urungu, dört gözle arkadaşlarının kımız getirmesini beklemektedir. Urungu babasının kim olduğunu bilmemektedir. Ölüm döşeğindeki annesi ona, babasının Kür Şad olduğunu söyler. Bunu açıklamamasını, ileride sancak kaldıracak bir Gök Türk tiginine katılarak Ötüken'de kağanlığın yeniden kurulmasına yardımcı olmasını dileyerek son nefesini verir. Kımız yetiştirilememiş, obanın ruhu ölmüştür. Urungu kendisiyle ilgili sırrı öğrendikten sonra hayallere dalar. Geçmişi hatırlamaya çalışır. Dört yaşında kaybettiği babasının yüzü hayal meyal gözlerinin önüne gelir. Kür Şad'ın oğlu olduğu için bir yandan sevinir; bunu saklamak zorunda olduğu için de içine sıkıntı düşer. Urungu geçmişi düşünürken obanın başına gelen bir felaketi de hatırlar. Obanın erkekleri avdayken çadırlar bir Çin saldırısına uğramış, eşler ve çocuklar öldürülmüştür. Sadece Urungu'nun annesi ve küçük oğlu Taçam yaralı olarak kurtulmuştur. Saldırganların başında Yüzbaşı Ven adlı bir Çinli kumandan vardır. Annesi öldükten bir yıl sonra Urungu, oğlu Taçam'ı evlendirmiş, obadakilerle vedalaşmış ve tek başına kuzeye doğru yola çıkmıştır. Bir pınar başında üç atlıyla karşılaşır. Bunlar Dokuz Oğuzlardır. Urungu ile üç atlıdan biri olan Yüzbaşı Kadır Bağa dövüşmeye başlar. Urungu arka arkaya attığı oklarla üç atlının börklerini başlarından uçurmuştur. Kılıç dövüşünde Kadır Bağa'yı da zorlamaktadır. Dövüş sırasında yirmi kadar atlıdan oluşan bir kafile yaklaşır. Başlarında Dokuz Oğuzların kağanı Baz Kağan'ın kızı Ay Hanım vardır. Ay Hanım yeşil ela gözlü çok güzel bir kızdır. Gerek o, gerek kumandanları, Urungu'nun kara budundan biri olduğuna bir türlü inanamazlar. Gerek dövüşçülükteki ustalığı, gerek duruşu ve asil tavırlarıyla onun bir beğ oğlu olması gerektiğini düşünürler. Urungu, Ay Hanım'ı ölmüş bulunan eşine benzetir, içinde ona karşı bazı duygular uyanır. Birkaç gün Dokuz Oğuz kafilesiyle birlikte kuzeye doğru gider. Ay Hanım'ın, babasının ordusuna katılması teklifini reddeden Urungu kafileden ayrılır. Çin sınırları içinden kuzeye doğru bir atlı gitmektedir. Bu Tonyukuk'tur. Kulelerdeki Çinlilerle oklaşır ve atıyla birlikte aşağıya atlar. Kendisini bekleyen Boyla Bağa Tarkan'la birlikte Kutluk Şad'ın yanına giderek ona katılır. Kutluk Şad Gök Türkleri bağımsızlığa kavuşturmak üzere kurt başlı sancağı kaldırmıştır. Kutluk Şad'ın çevresinde 17 er vardır. Bunlar arasında Urungu, oğlu Taçam, Urungu'nun arkadaşları Onbaşı Örpen, Börü Beğ ve Kızıl da vardır. Tonyukuk'un tavsiyesiyle Çin'e karşı bir zafer kazanmayı planlarlar. Bu sayede birçok Gök Türk onlara katılacaktır. Çin seddinin bir kulesine yakın bir yerde çadırlarını kurarlar. Çadırlarda sadece kadin ve çocuklar bulunduğu izlenimini vererek Çinlilere pusu kurmuşlardır. Çinliler saldırır ve bozguna uğrar. Başlarında Yüzbaşı Ven vardır. Örpen, yıllar önce eşini ve çocuklarını katleden Ven'le dövüşür; arka arkaya indirdiği kılıç darbeleriyle onu öldürerek öcünü almış olur. Buluç, 17-18 yaşlarında bir gençtir. Annesinin dedesi olan bir ihtiyar demirciyle birlikte bir mağarada yaşamaktadır. Çok yoksuldurlar. Buluç, Kutluk Şad'ın sancak kaldırdığını duymuş, oba oba dolaşarak demir parçaları toplamıştır. Dedesinden kendisine bir kılıç yapmasını ister. 100 yaşlarındaki dede yorgun ve güçsüzdür. Ancak Kutluk Şad'ın sancak kaldırdığını işitince son bir gayretle bütün gece çalışarak üç kılıç yapar. Birine Buluç, birine Kutluk Şad, birine de Kür Şad'ın oğlu yazmıştır. Buluç uyanınca kılıçları görür ve sevinir. Sonra da dedesinin öldüğünü fark eder. Mağaranın önündeki Buluç, bir bölük atlının geldiğini görür. Bunlar Kutluk Şad ve adamlarıdır. Yaşlı demirciye silah yaptırmak için gelmişlerdir. Fakat Buluç'tan onun öldüğünü öğrenirler. Buluç kılıçları Kutluk Şad'a gösterir. Kutluk Şad yazan kılıcın arka yüzünde de İlteriş Kağan yazısı vardır. Tonyukuk bunu, Kutluk'un kağanlık unvanının demircinin gönlüne Tanrıdan geldiği şeklinde yorumlar. Diğer kılıçtaki isim Kutluk Şad'ı şaşırtır. Kür Şad'ın oğlu yaşıyor mu, diye sorar. Buluç, dedesinden öğrendiklerini anlatır. Buna göre Kür Şad'ın eşi, oğluyla birlikte kaçtığı zaman bir süre demircinin evinde saklanmıştır. "Aranızda Kür Şad'ın oğlu var mı?" diye askerlere sorulur. Cevap yoktur. Kılıç, Kür Şad'ın oğlu bulununcaya kadar taşınmak üzere Taçam'a verilir. Bu tesadüf Urungu'yu sevindirir. Buluç'un da katılmasıyla Kutluk Şad'ın erleri 70 kişi olur. Yeni bir bahar gelir. 700 kişi olmuşlardır. Tonyukuk orduyu düzene koyar ve Kutluk Şad'ı, İlteriş unvanıyla kağan ilan eder. Boyla Bağa Tarkan'ın ve çerilerin de onayıyla Kutluk, kağan olur. Çinliler ve Kıtaylarla yapılan savaşlarda yararlık gösterdiği için Urungu'ya onbaşılık verilmişti. Devletin kuruluşu şerefine davullar çalınır, kımızlar içilirken bir ozan da deyişler söylemektedir. Urungu ise dalmıştır, Ay Hanım'ı düşünmektedir. Dokuz Oğuz kağanı Baz Kağan'ın otağında toplantı vardır. Baz Kağan, Gök Türklerin harekete geçtiklerinden, kağanlarının yiğit, vezirinin akıllı olduğundan bahseder. Kıtaylar ve Çinlilerle birleşip Gök Türkleri yok etme planı yaparlar. Bu maksatla Kıtaylara ve Çin'e elçiler gönderilir. Tonyukuk'un casusu bu haberleri Tonyukuk'a ulaştırır. Bilge Tonyukuk haberi alınca İlteriş Kağan'ı bilgilendirir. İlteriş, "Orduyu gönlünce ilet" der. Dokuz Oğuzlara akın yapılır. Tuğla ırmağı kıyısında savaşılır. Dokuz Oğuzlar çekilir. Gök Türkler Dokuz Oğuz karargâhına ulaşırlar. Savaş orada devam eder. Onbaşı Urungu da savaştadır; Ay Hanım'ı görmeyi ummaktadır. Baz Kağan öldürülür. Urungu, Ay Hanım'ın çadırına girer. Ay Hanım okunu yayına germiş, kendisini korumaya çalışmaktadır. Urungu, Ay Hanım'a evlenme teklif eder. Ay Hanım "Bir kağan kızı kara budundan biriyle nasıl evlenir?" der. Bu sırada Ay Hanım'ın kumandanlarından Yüzbaşı Kadır Bağa ile Urungu'nun komutanı Yüzbaşı Örpen kılıçlaşmaktadır. Örpen, Urungu'ya, Ay Hanım'ı yakalama buyruğu verir. Fakat Ay Hanım art arda iki ok atarak biriyle Örpen'i öldürür, diğeriyle Urungu'yu ağır şekilde yaralar. Gök Türk ordusu Şandung'a akın yapmış, birçok zaferler kazanmıştır. Yaralı olan Urungu bu sefere katılamamıştır. Ay Hanım'ı düşünürken dışarıdan gelen gürültülerden ordunun seferden döndüğünü anlar. Yüzbaşı Börü, andası (kan kardeşi) Urungu'nun çadırına girer ve ona savaşı anlatır. Savaş sırasında bir zindandan yirmi kadar adam çkarmışlardır. Biri de yaşlı bir Türk'tür. Kendisini kurtaranlara "Siz Kür Şad'ın ihtilâlcileri misiniz?" diye sorar. Gök Türklerin devlet kurduğunu, başlarına İlteriş Kağan'ın geçtiğini duyunca sevincinden oracıkta ölür. Babasının hatırlanışı Urungu'yu sevindirmiştir. Urungu sonunda andasına Taçam'ı sorar. Taçam'ın kayıp olduğu cevabını alır. Urungu'nun oğlu Taçam ortalıkta yoktur; ne olduğu bilinmemektedir. Ay Hanım'ın önderliğindeki Dokuz Oğuzlar otuz çadırlık bir oba olmuşlar, kuzeyde bir göl kıyısında yerleşmişlerdir. Baz Kağan'ın oğullarından, kardeşlerinden veya yeğenlerinden biri bulununcaya kadar Dokuz Oğuzlara Ay Hanım başkanlık edecektir. Vaktiyle Baz Kağan'ın Çin'e elçi olarak gönderdiği Kunı Sengün gelmiştir. Hiçbir iyi haber getirememiştir ama yanında bir tutsak vardir. Bu, Urungu'nun oğlu Taçam'dır. Ay Hanım, Taçam'ı kabul eder ve babasının Urungu olduğunu öğrenir. Taçam'ı bir süre tuttuktan sonra Ay Hanım onu Gök Türklere elçi olarak gönderir. Gök Türklere baş eğdiğini bildirecektir. Fakat asıl maksadı, Taçam'dan sonra batıya göçerek bulundukları yer hakkında Gök Türkleri şaşırtmaktır. Taçam, Ay Hanım'ın elçisi olarak yola çıkar. Yolda Kıtaylara tutsak düşer. Kıtaylarla dövüşürken elçi Tungra Sem, Kıtay elinden dönmektedir. Taçam'ı ona teslim ederler. Taçam, Ay Hanım'ın elçisi olduğunu söyleyince onu serbest bırakırlar. Taçam yurduna dönmüş, İlteriş Kağan'ın huzuruna çıkarak elçilik görevini yerine getirmiş, Dokuz Oğuzlar ve Kıtaylar hakkında bildiklerini anlatmıştır. Babası Urungu'ya da Ay Hanım'ın selamını iletmiştir. Taçam işlerini bitirip kendi çadırına daha yeni girmişken Deli Ersegün birden çadıra dalar. Ersegün, Bögü Alp'ın torunu, Yüzbaşı Örpen'in oğludur. 13-14 yaşlarında olduğu hâlde 17 yaşında gösteren iri bir çocuktur. Taçam'dan, babasını öldüren Ay Hanım'ın yerini öğrenmek ister. Deli Ersegün, Ay Hanım obasının yerini öğrenir öğrenmez yola koyulmuş ve obaya ulaşmıştır. İlk rastladığı adama da Ay Hanım'ı görmek istediğini söylemiştir. Ay Hanım, Ersegün'ü kabul eder ve ne istediğini sorar. Deli Ersegün babasının öcünü almaya geldiğini söyler. Ay Hanım "peki vuruşalim" der ve beğlerinin itirazına rağmen hazırlanıp çadırın önüne çıkar. Çetin bir vuruşmadan sonra Ersegün'ü yaralar. Ay Hanım'ın buyruğuyla yaraları tımar edilen Ersegün'e çok iyi bakılır. Oba göç eder. Kalabalıklaşmışlar, yetmiş çadır olmuşlardır. Tutsak Ersegün de yanlarındadır. Zaman zaman Ay Hanım'ın otağında da ağırlanmaktadır. Kışı onlarla birlikte geçirmiştir. Fakat onun da gönlüne od düşmüş, Ay Hanım'a âşık olmuştur. Obada bulunan yaşlı bir kadın Ersegün'ün durumunu fark eder, ona acır ve öğütlerde bulunur. Ay Hanım'ın yeğeninin kam olduğunu, ona gizli bilgiler öğrettiğini, bu sayede insanların yüreğinden geçeni anladığını söyleyerek Ersegün'ü uyarır ve yurduna dönmesini öğütler. Bahar gelmiştir. Ersegün çadırında yatarken dışarıda duyduğu bazı konuşmalardan Gök Türklerin Dokuz Oğuzlar üzerine yürüyeceğini öğrenir; atına atlayıp kaçar.. Seksen yaşındaki Binbaşı Pars, iki oğluyla ve bir at uşağıyla birlikte Batı Gök Türk elinden doğuya, kendi yurduna gelmektedir. Pars, Kara Kağan zamanında, Işbara Han'ın kızı Almila ile evlendiği için kağanın eşi İçing Katun'un hışmına uğramış ve Batı Gök Türklere kaçmak zorunda kalmıştır. Altmş yıl onların hizmetinde birçok savaşlara girmiş, eşi Almila ve ilk çocukları ölmüş, batıda da işler karışmaya başlayınca yurduna dönmeye karar vermiştir. Oğulları Ezgene ile Yula ve at uşağı Çalkara da yanındadır. Binbaşı Pars oğullarıyla derin bir uçurumun kıyısına gelmiştir. Burası her yıl bir kadınla bir erkeği yutan Ölüm Uçurumu'dur. Altmış yıl önce Almila ile batıya kaçarken Uçar Kam sayesinde Ölüm Uçurumu'na düşmekten kurtulmuşlardır. Pars, eski günleri ve arkadaşlarını hatırlar. Binbaşı Pars ve oğulları Dokuz Oğuzlarla karşılaşır. Ay Hanım kendilerini konuk eder. Ay Hanım Binbaşı Pars'ın ölmüş bulunan eşi Almila'ya çok benzemektedir. Pars'ın hikâyesini öğrenen Ay Hanım "biz akrabayız" der. Ay Hanım'ın annesi, Almila'nın en küçük kardeşidir. Ay Hanım, Binbaşı Pars'ı elçi olarak İlteriş Kağan'a gönderir. Yedi soy at ve bir kılıcı da armağan olarak yanlarına verir. İlteriş Kağan, Ay Hanım'ın elçilik heyetini törenle karşılar. Pars'ın hikâyesini dinler ve ondan Batı Gök Türkleri hakkında bilgi alır. Binbaşı Pars, oğullarının İlteriş Kağan hizmetine girmesini ister. Ilteriş Kağan "Önce benim erlerimle boy ölçüşsünler." der. Pars'ın oğulları ile Yüzbaşı Börü ve Deli Ersegün at yarıştırırlar. Sonra ok yarışına geçilir. Ok yarışına Urungu da katılır. Binbaşı Pars, Kür Şad ile işbara Alp'ın ok atışını hatırlar. Tahtalar üzerine ellişer okla Türk yazmışlardı. Pars, İlteriş Kağan'a bunu söyler. Urungu ve Pars'ın oğulları yarışırlar. Urungu, Türk yazmayı bitirdiği zaman Ezgene ve Yula son oklarını henüz fırlatmışlardır. Urungu kazanır. Kağanın yolladığı kımızı içerken Pars, Urungu'ya dikkatle bakar ve “Ne kadar da Kür Şad'a benziyor" diye düşünür: "Kür Şad'ın öldüğünü bilmese Urungu'nun Kür Şad olduğunu iddia edebilirdi! Bu ok atış, bu vuruşlar ve sonra bu benzeyiş..." (s. 100). Binbaşı Pars'ın oğulları daha sonra Yüzbaşı Börü ve Onbaşı Urungu ile kılıç dövüşü yaparlar. At uşağı Çalkara da Buluç ile güreş tutar. İlteriş Kağan, Binbaşı Pars'ın oğullarının yiğitliklerine kani olur ve onları da ordusuna alır. Urungu'nun Kür Şad'a benzerliği Binbaşı Pars'ın zihnini kurcalamaktadır. Bir yandan da Kür Şad'ın eşini düşünmektedir. Çünkü Kür Şad'ın eşi, Pars'ın teyzesidir. Acaba teyzesine ne olmuştu? İlteriş Kağan, Binbaşı Pars ile Yüzbaşı Börü'yü Dokuz Oğuzlara elçi olarak gönderir. Heyette Urungu ve Deli Ersegün de vardır. Bir mola sırasında Pars, Yüzbaşı Börü'ye Urungu'nun annesi hakkında sorular sorar. Urungu'nun annesinin sağ yanağında bir ben olduğunu öğrenir. Elçiler on altıncı gün Dokuz Oğuzlara ulaşırlar. Dokuz Oğuz obası daha da büyümüş, 400 çadırı geçmiştir. Ay Hanım elçileri ve armağanları kabul eder. İlteriş Kağan'ın gönderdiği buyruk da Ay Hanım'a bildirilir: Çadır başına birer at ve sığırı, ikişer koyunu vergi olarak göndereceklerdir. Akşama doğru Pars, Urungu'yu çadırına çağırır. Babasını annesini sorar; bıçağına bakar. Bıçakta Bumun Kağan'ın adı ve damgası vardır. Artık Pars'ın şüphesi kalmamıştır. Bir gece Binbaşı Pars ile Urungu çadırda konuşmaktadırlar. Pars, Urungu'ya annesinin ve babasının kim olduğunu söyler: Annesi Altın Tarım ve babası Kür Şad'dır. Çadırın dışında gizlenen Dokuz Oğuz yüzbaşısı Kadır Bağa konuşmaları işitmiştir. Hemen Ay Hanım'a giderek öğrendiklerini anlatır. Ay Hanım ertesi gün Gök Türk elçilerini birer birer çağırır ve onlara armağanlar verir. Urungu'nun bıçağını görmek ister ve Bumun Kağan'ın adı ile damgasını görür. Urungu ile açık konuşur; ona niçin kendisini gizlediğini sorar. Urungu "Anamın isteği yerine gelsin diye sakladım Ay Hanım! Ona söz vermiştim." (s. 120) diye cevap verir. Çin imparatoriçesi Vu gönderdiği casuslar yoluyla Gök Türk ordusunun 20.000 kişi olduğunu öğrenmiştir. Kendilerininse 200.000 kişilik orduları vardır. Gök Türk ülkesine sefer yapılmasına karar verir. Ordularının başına da gözdesi Hoay-i'yi tayin eder. Hoay-i, Buda rahipliğinden gelmedir; beceriksiz bir adamdır ve kumandanlık tecrübesi yoktur. Hoay-i konağında bir şölen verir. En küçük rütbeli yaveri Yin-şao, Tonyukuk'un Çin'deki casusudur. Asıl adı Karabuka'dır. Hangi birliğin nereden saldıracağını öğrenir. Üstelik Hoay-i'nin mührüyle mühürlediği bir mesajı, 60.000 kişilik orduya komuta edecek olan bir Çin generaline göndermiş ve Hoay-i'nin ağzından 15 gün sonra buluşma noktasına gelmesini bildirmiştir. Bu arada birinci yaveri de bir adamına öldürtmüş ve bir kuyuya attırmıştır. Karabuka öğrendiği bilgileri Tonyukuk'a ulaştırmıştır. Hoay-i sefere çıkmış, fakat beklediği birliklerden bazıları bir türlü buluşma noktasına gelmemiştir. Hoay-i yaverlerini toplayıp ne yapmaları gerektiğini tartışır. Yin-şao (Karabuka) ihanete uğradıklarından şüphelendiğini söyler. Bu arada 30.000 kişilik bir kolordunun komutanı gelir ve yolda Tonyukuk'un hücumuna uğradıklarını anlatır. Üstelik Tonyukuk okla, Hoay-i'ye hitaben yazılmış bir mektup fırlatmıştır. Mektupta Hoay-i'nin askerlerini aynı yerde toplayamadığını, 60.000 kişilik ordusunun da 15 gün sonra geleceğini yazmış, onunla alay etmiştir. Hoay-i'nin de artık şüphesi kalmamıştır. İhanete uğramışlardır. Yin-şao'yu birinci yaver yapar. Seferin yapılamadığını öğrenen İmparatoriçe Vu üzülür. Bu defa Dokuz Oğuzlara elçi göndererek onlarla ittifak yapmayı kurar. Seçilen elçi Yin-şao'dur. Yin-şao (Karabuka) geceleyin Ötüken'e gidip Tonyukuk'la görüşür. Bildiklerini ona anlatır. Sonra Dokuz Oğuzlara doğru yola devam eder. Uzun bir yolculuktan sonra Dokuz Oğuzlara ulaşır ve Ay Hanım'ın huzuruna kabul edilir; Çin katunu Vu'nun ittifak teklifini iletir. Ay Hanım, Yin-şao'nun bir Gök Türk casusu olduğunu sezmiştir. Kadır Bağa'ya, onu göz altında bulundurmasını emreder. Karabuka da kendisinden şüphelenildiğini anlamıştır. Kadır Bağa kendisine Kür Şad ve oğlu hakkında sorular sormaktadır. Karabuka da bu soruların sebebini düşünüp durmakta, yaşlı demircinin Kür Şad'ın oğlu için yaptığı kılıcı hatırlamaktadır. Ay Hanım sonunda Yin-şao'yu çağırır ve Çin imparatoriçesinin teklifini kabul edemeyeceklerini bildirir. Karabuka yola çıkar. Yine önce Tonyukuk'a uğrar ve görüp bildiklerini anlatır. Sonra Çin'e doğru yola devam eder. Kadır Bağa da onu uzun süre takip etmiş ve Gök Türk casusu olduğundan emin olmuştur. 20.000 Gök Türk atlısı Çin'e akın yapmaktadır. Çin Seddi'ne belli bir mesafede konaklarlar. Geceleyin surlardan ışıkla işaret alınca hücum edeceklerdir. Karabuka'nın işareti gelir. Karabuka ve bir adamı surların bir kapısını açmışlardır. Gök Türk ordusu yıldırım hızıyla içeri girer. Karabuka'nın işaret verdiğini fark eden Çinliler üzerine saldırırlar. Karabuka tek başına birçok Çinli'yi öldürür; fakat sonunda o da ölümün pençesinden kurtulamaz. Tonyukuk sabahleyin Karabuka'nın cesedini bulmuştur. Kanıyla duvara “Buyruğu yerine getirdim. Ötüken'e selâm..." yazmıştır. (s. 145). Gök Türk ordusu büyük doyumluklarla Ötüken'e dönmüştür. Onbaşı Urungu da zengin olmuştur. Fakat aklında sadece Ay Hanım vardır. Ötüken'de zafer kutlamaları yapılırken o atına binmiş, kuzeye doğru yola çıkmıştır. Ay Hanım kendisinin Kür Şad'ın oğlu olduğunu öğrenmiştir. Urungu ona tekrar evlenme teklif etmeyi düşünmektedir. Ay Hanım için kuzeye gidenlerden biri de Deli Ersegün'dür. Karşılaşırlar. Urungu, Deli Ersegün'ün Ay Hanım'a tutkun olduğunu öğrenince niyetinden vazgeçip geri döner. Taçam babasını düşünmekte, onun niçin yalnız başına kuzeye doğru gittiğini anlamaya çalışmaktadır. Ava çıkılmıştır. Bir av peşinde atıyla hızla koşan Taçam başka bir atlıyla çarpışır ve yaralanır. Diğer atlı Binbaşı Pars'ın oğlu Yula'dır. Uzun tedaviler sonunda Taçam iyileşir; fakat dili tutulmuştur. Baygın durumdayken Binbaşı Pars'ın, oğullarıyla konuştuklarını duymuştur. Pars, oğullarına Taçam'ın Kür Şad'ın torunu olduğunu söylemektedir. Babasıyla ilgili sırrı artık o da bilmektedir. "Kür Şad'ın torunu olmak!... Bu ne büyük bahtiyarlık, ne kutlu bir gerçekti! Taçam, Bozkurt ocağının bir tegini olduğu için değil, Kür Şad'ın torunu olduğu için seviniyor, övünüyordu." (s. 157). Fakat artık konuşamıyordu. Tonyukuk, Dokuz Oğuzlardan çok Ay Hanım'ın Gök Türkler için bir tehlike teşkil ettiğini anlamıştır. Yaptığı soruşturmalardan dokuz Gök Türk beğinin Ay Hanım'a evlenme teklif ettiğini ve reddedildiklerini öğrenmiştir. Hatta beşinin adını da bilmektedir. Ay Hanım'ın bir Gök Türk tegininde gönlü olduğu da Tonyukuk'un kulağına gelmiş, fakat bu teginin kim olduğunu öğrenememiştir. Bilge Tonyukuk, Ay Hanım tehlikesini İlteriş Kağan'a anlatır ve Dokuz Oğuzlara sefer yapılmasını teklif eder. Devlet meclisi toplanır, sefere karar verilir. Mecliste "savaşmayalım" diyen sadece Binbaşı Pars olmuştur. 10.000 kişilik orduyla sefere çıkılır. Dokuz Oğuz ordusu 3.000 kişidir. Çetin bir savaş olur. Dokuz Oğuzlar yenilir. Ay Hanım da Ezgene'nin attığı bir okla öldürülmüştür. Urungu Ay Hanım'ın cesedini kucağına alır. Yerde yaralı yatmakta olan Binbaşı Kadır Bağa “Onu yalnız bırakma. Hep seni beklemişti.” der ve hıçkırıklar içinde ölür. Urungu, Ay Hanım'ın atına atlar ve batıya doğru hızla at sürer. Ay Hanım'ın cesedi kucağındadır. Ersegün, Taçam'ı omuzlarından silkeleyerek babasının Ay Hanım'ı nereye götürdüğünü sorar. Taçam'ın dili çözülür ve "Ölüm Uçurumu'na" diye bağırır. Taçam, Deli Ersegün, Binbaşı Pars ve oğulları Ezgene ile Yula da atlarına atlamışlar, Urungu'nun peşine düşmüşlerdir. Ay gökte yükselmektedir. Onbaşı Urungu arada sırada sevgilisinin yüzüne bakarak atını hızla sürmektedir. Ardından gelen beş atlı da ona yetişmek için var güçleriyle atlarını koşturmaktadır. “Bozkırda yalnız atların nal sesi işitiliyor, bu sesler atlıların koştuklarını değil, uçtuklarınu, tehlikeli bir yarış yaptıklarını anlatıyordu.” (s. 168). "Ay yükselmiş, göğün ta tepesine gelmişti." Urungu, "bağrına bastırdığı sevgilisi sanki ölmemiş de yaralıymış gibi atın üzerinde onu en iyi durumda tutuyor, gönlünden gelerek kollarına giden gücünün bütün verimiyle onu kavrayarak meçhule doğru akıyordu. Ay Hanım'ı tutuşunda yalnız sevgi ve şefkat değil, büyük saygı da vardı ve muhakkak ki, ölmüş olmasına rağmen kağan kızı bunu duyuyordu. Sonsuz bozkır... Ayın ilâhî ışıkları ve atların ahenkli nal sesi!..." (s. 170). Urungu, "Bozkurtlar dirilirken Ay Hanım da yaşasaydı ne olurdu" diye fısıldayarak atını mahmuzlar; "bir an içinde bütün mazisini yıldırım hızıyla" hatırlar; "hoşça kal Ötüken' diye düşündükten sonra kendisini boşluğa" bırakır. "Urungu, bağrında sevgilisi olduğu halde kendisini Ölüm Uçurumu'na fırlatmış, hayatta kavuşamadığı Ay Hanım'a, zamanı ve mesafeleri aşarak ölümde, bir daha ayrılmamak üzere, kavuşmuştu." (s. 171). Aynı anda beş Gök Türk'ün atı zınk diye durmuştu. “Uçurumun dibinden esrarlı sesler geliyor, bu sesler bir at kişnemesine, bir türküye, bir suyun akışına, bir kılıç şakırtısına, her şeye benziyordu." (s. 171). İhtiyar Binbaşı Pars da bu yorgunluk ve yarışa dayanamamış ve "Ölüm Uçurumu her yıl bir erkekle bir kadın alır. Bu onun değişmez yasasıdır." diyerek ölmüştür. Dört Gök Türk "kutlu ölülerimizi selâmlayalım" diyerek uçuruma dönerler ve saygı duruşunda bulunurlar. Uçurumdan gelen hafif bir sesle ürperirler. Bu ses Ötüken'de çok söylenen bir deyişe benzemektedir. “Ay'ın bahtı karanlık / Urungu'nun karadır." Kahramanlar Binbaşı Pars için de selam durduktan sonra kılıçlarını kınlarına sokarlar; gözlerini Pars'tan kaldırıp bakışırlar: Dördünün de gözleri yaşlıdır.
106 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.