Gönderi

Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize. Ne her gördüğümüzü isterdik. Ne de her istediğimiz olurdu. Ama öyle bunalımlara girip çıkmazdık. Ertesi gün unuturduk. Bir giydiğini bir daha giymemek, önüne konan yemeği beğenmemek ne haddimize. Bunları sorgulayacak kadar zengin değildik. Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten küçük kardeşe kaldığı o günlerden bahsediyorum. Sökülenin atılmayıp, dikildiği, yıprananların yamalarla saklandığı günler. İşte bu yüzden her anne iyi bir terzi ve her baba da yenilerini alamadığı için biraz buruk olurdu. Ama modayı yine de yakından takip ederdik biz. Mesela; ipten kemerlerimiz, çoraplardan eldivenlerimiz vardı. Her bahar papatya toplamak ve çimlerde yuvarlanmak gibi sıradan eğlenceler de edinmiştik kendimize. Üstelik pantolonumuzda beliren çimen lekesi için annemizden yiyeceğimiz azara bile hiç aldırış etmeden. Ama yinede iyi çocuklardık biz. Ağlayan küçüğümüzü susturmasınıda, pazardan gelen büyüklerimizin yüklerini taşımasınıda, beraber gülüp, beraber ağlamasınıda iyi bilirdik. İstediğimiz her bir şeyin olması için sabretmeyi de o yokluk günlerinde öğrendik. İşte bu yüzden ekmek ve emek bizim için nimettendir. Kaybetmemek için sıkı sarılırız, ekmeğimizi de sevdiklerimize de.
·
42 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.