Gönderi

Prens Hasan ve Büyüleyici Öykücü Emir
Bir gün, Temmuz 1973'te, Hasan'a küçük bir oyun daha oynadım. Ona kitap okuyordum, bir anda öyküden uzaklaşıverdim. Hâlâ okuyormuş gibi yapıyor, arada bir sayfayı çeviriyordum, ama metni bütünüyle bırakmış, kendi uydurdu- ğum bir öyküye geçmiştim. Hasan durumun farkında değildi, elbette. Onun için, sayfadaki sözcükler gizemli, çözülmesi olanaksız bir şifreler yumağıydı. Sözcükler sır dolu, gizli kapılardı, anahtarları da bendeydi. Daha sonra tam ona, bastırmaya çalıştığım bir kıkırdamayla, hikâyeyi beğenip beğenmediğini sormak üzereydim ki, Hasan alkışlamaya başladı. "Ne yapıyorsun?" dedim. "Bu bana epeydir okuduğun en iyi öyküydü," dedi, hâlâ alkışlayarak. Güldüm. "Gerçekten mi?" "Gerçekten." "Bu... büyüleyici," diye mırıldandım. Ciddiydim. Bu... öyle beklenmedik bir şeydi ki. "Emin misin, Hasan?" Hâlâ alkışlıyordu. "Harikaydı, Emir Ağa. Yarın biraz daha okur musun?" "Büyüleyici," diye yineledim; soluğum kesilmişti, bahçesinde hazine bulan biri gibiydim. Yokuşu inerken, düşünceler kafamda Şaman'daki havai fişekler gibi patlıyordu. Epeydir okuduğun en iyi öykü, demişti. Ona bir sürü öykü okumuştum. Hasan'ın bir şey sorduğunu duydum. "Ne?" dedim. "Büyüleyici ne demek?" Güldüm. Onu sımsıkı kucakladım, yanağına bir öpücük kondurdum. "Hey, neden yaptın bunu?" diye sordu; şaşırmış, kızarmıştı. Sırtına dostça bir şaplak indirdim. Gülümsedim. "Sen bir prenssin, Hasan. Sen bir prenssin ve ben seni seviyorum."
·
33 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.