Gönderi

Üzerinden kaç yıl geçtiğini bilmediğim bir yazımı buldum:)
Bugünlerde çok canım sıkılıyor. Yaşamak yaşamak gibi gelmiyor bana. Tuzsuz yemek gibi her şey, ihtiyaç dahilinde ilerliyoruz. Yaşamak gerektiği için yaşıyoruz. Yaşamaya susamış bedenimizi yangınlarda hissediyoruz... Kaybolmuş yeşillikleri ateşler yakmış adeta, yalnızlık ateşinin közü gibiyiz. Ne etimizden mangal oluyor bizim, ne de ateşimizden yangın. Sadece düştüğümüz yeri yakıyoruz. Hangi yüreğe düşersek orada vâroluyoruz: acıyorlar bize, düştüğümüz yüreklerde hissediliyoruz. Ne de yalnız, garip bir insan, nasıl yaşıyor böyleleri diyorlar. Yalnız kalmamaksa bütün gayemiz evet biz yaşamıyoruz. Bilmiyorlar yüreğim: yaşamak; kalbinin kaç yıl attığı değil, kaç yıl boşa atmadığıdır... Bizim kalbimiz boşa atmıyor yüreğim. Bizim kalbimiz insaniyet ile atıyor ve bu gayede yaşamak için uğraşıyoruz. Her ne kadar mutluluğu yaşamasak da hüzünlere direniyoruz... Üzerimize yıkmışlar bütün kederleri: sarsılmaz bileklerin kırılmış kemikleriyiz. Ne dışarıdan yıkılmışlığımız belli bizim, ne de içeriden ayakta kalışımız. Bütün silüetimiz yaşama dair belgeleri ilan ediyor hayata. Oysaki gizli belgelerdir ehemmiyetli olan. Yaşıyor gibi yaşamıyoruz... (Not olarak 18 Aralık akşamı diye yazmışım. Tam tarihi bilmiyorum maalesef)
·
101 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.