Gönderi

Ne zaman kendime hayatımın büründüğü tuhaf hali izah etmeye çalışsam, o ilk nedene geri döndüğümde kaçınılmaz olarak âşık olduğum ilk kızı düşünürüm. Her şey dönüp dolanıp o başarısız gönül macerasına dayanıyor gibi gelir bana. Tuhaf, mazoşist bir gönül macerasıydı; hem saçma hem de trajik. Onu iki-üç kez öpme zevkini belki tatmışımdır, bir tanrıçaya saklanacak türde öpücükler. Onunla belki iki kez yalnız kalmışımdır. Onu pencerede bir an için görmeyi umarak bir yıl boyunca her gece evininin önünden geçtiğimi hayal bile edemezdi elbette. Her gece yemekten sonra masadan kalkar, evine çıkan uzun yolu yürürdüm. Ben geçerken asla pencerede olmazdı, evinin önünde durup beklemeye de hiçbir zaman cesaret edemedim. Bir ileri bir geri evinin önünden yürürdüm. Bir ileri bir geri, ama saçının teli bile görünmezdi. Ona neden yazmadım? Neden telefon etmedim? Bir keresinde bütün cesaretimi toplayıp onu tiyatroya davet ettiğimi hatırlıyorum. Evine bir demet menekşeyle gittim, bir kadına ilk ve tek çiçek alışımdı ömrümde. Tiyatro salonundan çıkarken menekşeler demetten kayıp yere düştü ve ben şapşal gibi üstlerine bastım. Yalvardım ona çiçekleri yerde bırakması için, fakat toplamakta ısrar etti. Ne kadar sakar olduğumu düşünüyordum ve menekşeleri toplamak üzere yere eğilirken bana sunduğu gülümsemeyi ancak çok sonra hatırlayacaktım.
Sayfa 177Kitabı okudu
·
77 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.