Gönderi

Söylentiler... (Sevdim bu anlatımı, böylece saklamak istedim.)
Gitgide daha çok benzeriz varlıklarımızın o kadim gözcüsüne, .. .. içlerinden kimilerinin dünyanın çoğunu kaplayan ve başını döndüren, tüm o abartılı jestlerle dünyayı bitap düşüren çığırtkanlardan ve gösteriş meraklılarından çok daha ilginç veya tuhaf, çok daha bireysel, çok daha net hikayeler sakladıklarını veya taşıdıklarını bildiğinden, belki daha az dikkatini veriyor monoton kitlelerin savaşımlarına ve keşmekeşlerine, bağırışlarına ve böbürlenmelerine; hayatta **ol­dukları süre boyunca parmak uçlarında yürüyormuş, bu dünyadan sadece geçiyormuş veya ödünç alınmış yaşamlar yaşıyormuş** gibi kendi kendine yitip gidecek, geriye kendisinden en ufak bir eser, bir iz kalmayacağı erkenden bilinen ve bir kez yok olduktan sonra güç bela hatırlanacak olanlara (yağan ama tutmayan kar gibi, güneşli bir yaz günü bahçe duvarına tırmanan kertenkele gibi, onlarca yıl önce bir öğretmenin karatahtaya binbir özenle yazıp da ders bitiminde sildikleri gibi yahut kendisinden sonraki dersin öğretmeninin gelip de sildikleri gibiyim ben de), en yakınlarının bile haklarında tek bir anekdotu hatırlamayacağı insanlara kıyasla. Ama her ne kadar kayıtsızlığımız ve doygunluğumuzla gitgide ona daha çok benziyor olsak da, biz hala hayatta ve faal olanlar yaşadıklarımıza ve yaptıklarımıza belli bir anlam yükleme eğili­mindeyizdir; oysa en ufak bir anlamları yoktur hadiseler topla­mıyla mukayese edildiklerinde, üstelik anlamlarını bütünüyle yitirirler bir kez dile dökmeye karar verip de bu kararı uyguladığımızda ve böylece anlatılanlar kervanına katılır onlar da sonunda. Hımm diye düşünür gören, okuyan veya seyre­den, bu hikaye bana bir yerlerden tanıdık geliyor, öte yandan gayet öngörülebilirdi de; benim yaşadığım bir şey değil, dolayısıyla da beni şaşırtmıyor ve yalnızca yarım kulakla dinliyorum, başkalarının yaşadıkları hep soluktur ve bize o kadar da önemli değilmiş, hatta belki anlatmaya bile değmezmiş gibi gelir. Ve anlatan da sözler bir kez ağzından çıktıktan sonra, sanki yaşananları kelimelere veya görüntülere dökmek, belli bir düzene oturtmak, onu ucuzlatıp önemsizleştirmekle eşdeğermiş gibi, sanki sadece açığa vurulmayan yahut formüle edilmeyen prestijini, biricikliğini ve gizemini korur­muş gibi benzer bir hisse kapılır. Benim için önemli yahut ciddi olan bir mesele -belki yaptığım bir rezillik- belli belirsiz, bir diğeriyle pekala yer değiştirebilecek, hani olsa olsa eğlenmeye yarayacak bir hikayeden başka bir şey değil diye düşünür kişi bir kez anlattıktan sonra; ister yazılı, ister sözlü olarak anlatsın, ister icra etsin hiçbir şey fark etmez. Gizli kaldığı ve bilinmediği sürece benim için özel olan bir mesele bir kez açık edildikten ve müşterek hikaye bohça­sına atıldıktan, diğerlerine karışıp unutulduktan sonra bayağılaşır, üstelik bu hikayelerin hepsi de eline geçen yahut kulağına çalınan herhangi biri tarafından yayılıp çarpıtılabilir pekala, zira bir kez açığa çıkarıldıktan sonra havaya saçılırlar ve bir yolu yoktur artık süzülmelerini veya uçmalarını engellemenin sis çökerse üzerlerine yahut rüzgara kapılırlarsa; bir yolu yoktur onlarca yankıyla, tekrarlana tekrarlana biçimleri bozulmuş bir şekilde uzamda ve zamanda yolculuk etmelerini engellemenin.
Sayfa 289 - YKYKitabı okudu
·
158 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.