Gönderi

Osmanlı hükümdarları zamanında taassup olmadığını, Fatih'in İtalyan ressama resmini yaptırdığını, 2. Murad'ın kadınlardan oluşmuş "musiki heyetleri arasında dünyadan zevk" aldığını, Yıldırım'ın içki içtiğini, Orhan Gazi'nin Geyikli Baba'ya şarap gönderdiğini belirttikten sonra Atsız bugünkü duruma gelir: "İlk önce 'Ticânîlik' diye tarikat mı, mezhep mi, ne olduğu anlaşılma yan bir garabet türedi ve bunların, memleketi kurtarmak için yaptıkları tek hareket Atatürk büstlerini kırmaktan ibaret kaldı. Arkadan Nurculuk çıktı. Said-i Kürdî adında cahil bir Kürd'ün Nur risâlesi diye yazdığı herzeler odalarda topluca okunarak feyz alındı ve bu adamın medresede ancak üç ay kadar okuyarak bütün ilimleri ve fenleri yuttuğu müridleri tarafından iddia edildi. Derken bir de Süleymancılık peyda olarak ötekileri bastırdı. Bunlar, İmam-Hatip okulları öğrencilerini kâfir sayacak kadar sapıttılar. Bunlardan başka Biberiye, Kameriye adlı bir takım güruhlar da işi cinayete kadar vardırdılar." (s. 4). Bu sapkın ve yobaz gruplara karşı Atsız, çarenin din okulları ve çeşitli bilimlerden doktora yapmış din adamları olduğunu söyler: "Dinle hiçbir ilgisi olmadığı halde dini inhisara alan bu zavallılara karşı çıkarılacak dinî kuvvet İmam-Hatip Okulları ile İlâhiyat Fakültesi veya enstitüleridir. Bizde de batıda olduğu gibi birkaç dil bilen, felsefeden veya matematikten yahut biyolojiden doktora vermiş din adamları çıktığı zaman Nurcu, Süleymancı, Biberci, Kamerci tayfası kendiliğinden kaybolacak; dinin tamamen bir inanç ve vicdan işi olduğu anlaşılacaktır.” (s. 4). Yazıda Atsız, bir albayın cenazesine çelenk gönderilmesi ve bando çalınmasına karşı bildiri yayınlayanlara da kızarak onları “Birgili'nin halefleri” olarak nitelendirir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın “yobazlığı bastrip İslâmiyeti bir ahlâk sistemi halinde ruhlara sindirmek için çalışması” gerektiğini söyler (s. 5-6).
40 views
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.